Yeni Ne Var?

sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sağlık etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Ağız ve Diş Sağlığı

Ağız ve Dişler Sağlığı

doğal dişlerin yapı maddesi nedir? 
diş mine, dentin, sement ve pulpadan (diş özü) oluşur.
 
  • mine: vücuttaki en sert maddedir. doğal dişi en dıştan koruyucu bir katman olarak çevreler. içinde sinir hücreleri olmadığı için duyarlı değildir. % 97’si kalsiyum tuzlarından oluşur. Diş minesi altıgen “apatit” kristalleri şeklinde düzenlenmiştir. Minenin yapısına giren kalsiyum tuzları, organik diş maketi üzerinde yavaş yavaş çökelerek birikir ve kristalleşir. Bu  birikme, ana rahminde iken başlar. Anne, gebelik süresince bazı ilaçlar alırsa veya çocuk mine teşekkülü sırasında bir hastalık geçirirse mine birikimi aksaklığa uğrayabilir. 0 zaman dişler sarı, gri veya kahverengi olur. Bazen de eksik (hipoplazik) teşekkül eder.
  • dentin: minenin altındaki tabakadır. yetişkin bir insan dişinin %75'ini oluşturur. kemikle aynı yoğunluğa sahip olmasına rağmen ısıya ve dokunmaya duyarlıdır. gerektiğinde içerdiği tamir hücreleri ile yeniden dentin dokusu oluşturabilirler. Dişin asıl kitlesini dentin (fildişi) tabakası oluşturur. Dentin, taç kısmında mine; kök kısmında da sement ile örtülüdür. Dentin canlı bir yapıdır ve % 70’i mineral tuzları; % 20si organik madde ve % 10’u da sudan oluşur. Dentinde çok sayıda kanalcık içerir. Bu kanalcıkların içi diş özü sınırındaki dentin yapıcı hücrelerin uzantıları olan iplikçiklerle doludur. Dentin yapan hücrelere“Odontoblast” denir. Dentin kanalcıklarının milimetre karede sayıları 10.000’e. yaklaşır. Diş, dolgu veya kaplama yapılmak için oyulur veya küçültülürse bu kanalcıklar açığa çıkar ve o zaman soğuk, sıcak, tatlı ve ekşiden ağrı duyulur.
  • pulpa (diş özü): dişin orta kısmına ve burada bulunan yumuşak dokuya verilen addır. kökün ucuna kadar devam eder. bu kısımda kan damarları yer alır ve bu damarlar sayesinde diş enfeksiyondan korunur ve daima aktif halde kalır. aynı zamanda pulpada aşırı duyarlı sinir hücreleri bulunur ve bu hücreler sayesinde sıcak, soğuk ve basınç gibi duyular hissedilir. “Pulpa” adı da verilen diş özü, dentin tarafından oluşturulan bir odacık içinde yerleşen kılcal atar ve toplar damarlar; duyu sinirleri ve bütün bu yapıları koruyan bir destek dokusundan oluşur. Diş özünün dış çevresi dentin yapıcı hücrelerle (odontoblast) kuşatılmıştır. Bu hücreler, çürük ve diğer zararlı etkenlere karşı, dişi koruyan kale muhafızlarına benzer. Her hangi bir nedenle oluşan çürüğe karşı dentin yapıcı hücreler üstün gelirlerse bu hücreler diş özü kalesini dentinle sıvarlar; yenik düşerlerse diş özü açılır ve iltihaplanır. Bu etkinlik genç insanların diş özünde daha yoğundur.
  • sement: kökün etrafını kaplayan kemiksi bir tabakadır, çok incedir. diş kökünün çene kemiğine tutunmasını sağlar.
  •  %65’i inorganik maddedir. Bazen kök etrafında ve kök ucunda aşırı sement birikebilir. Buna “Hipersemontoz”denir.
yukarı
dişler ne işe yarar? 
Dişler sindirim sisteminin başında besinlerin ufalanıp parçalanmasına, koparılmasına yardım eder. kendini çevreleyen destek dokuları korur ve gelişmelerini sağlar. konuşmayı ve seslerin doğru bir şekilde çıkmasını sağlarlar. estetik olarak yüzle bir bütünlük içindedir.

Dişlerin Görevlerine Göre Farklı Yapıları Vardır;
1- Kesici Dişler  
Alt ve üst çenedeki ön dişler “Kesici Diş” olarak adlandırılır. Üst çenede genişliği 9-10 mm. olanlar orta kesici; 6-7 mm. olanlar ise üst yan kesicilerdir. Alt orta ve yan kesicilerin genişlikleri  ise 6-7 mm. arasındadır.
2- Kaninler (Köpek Dişleri)
“Köpek dişi” ve “göz dişi” adı da verilen kaninler kesici dişlerden sonra gelir, alt ve üst çenede sağlı-sollu birerden dört (4)tanedir. Uçları sivri olup koparmaya yararlar.
3- Azı Dişleri
Kaninlerin arkasında, azı dişleri yer alır. Yapı olarak birbirinden farklı olan azı dişleri, her bir yarım çenede, iki küçük azı, üç de büyük azı olmak üzere beşer tane ve bir çenede toplam on (10) tanedir.
 Bütün küçük azıların çiğneme ve kenetlenmeye yarayan ikişer tümsekçikleri vardır. Üst çenedeki büyük azıların dörder tümsekçiği; alt çenedeki büyük azıların beşer tümsekçiği vardır. Bu tümsekçiklere “tüberkül” adı verilmektedir.
4- Akıl Dişleri - Üçüncü Büyük Azılar = Yirmi yaş Dişleri
Akıl dişleri ayrı bölümde incelenmiştir (yirmi yaş dişleri). Burada, sadece şekillerinin ve kök sayılarının çok değişik olduğunu belirtmekle yetiniyoruz.
yukarı
Dişlerin Düzgün Konuşmaya Etkisi:
Konuşma, insan ilişkilerinin en önemlilerindendir. Ayrıca, politikacılık, aktörlük, spikerlik, şarkıcılık gibi bazı meslekler, büyük ölçüde düzgün konuşmaya dayanır. Düzgün konuşmada dişlerin önemli rolleri vardır.
Aşağıda ki birkaç örneğin bu rolü vurgulamaktadır.
1- DE ve TE sesleri, dil ucunun, üst kesicilerin damak tarafındaki eğiminden destek almasıyla çıkar.
2- FE ve VE sesleri ise, alt dudağın, üst kesicilerin kesici uçlarına temas etmesiyle çıkar.
3- SE sesi, karışık bir işlemle çıkar. Alt ve üst kesiciler birbiriyle temas halindeyken, dilin, azıların dil tarafındaki yüzeyinden destek alması ve dil ucunun da (kesiciler arasında bir oluk yapıp) hava borusu oluşturmasıyla gerçekleşir. ŞE ve JEsesleri de buna benzer bir işlemle gerçekleşir; fakat bu sırada dil ucu göreve katılmaz.
Dişler çene kemikleri, dişetleri, dil, damak, buların hepsi, çiğneme, tat alma. yutkunma ve konuşma ile ilgili görevlerini bir bütün halinde yürütürler.
yukarı
dişlerin oluşumu ve gelişimi ne zaman oluyor? 
Embriyolojik hayatta (anne karnında) ağız boşluğuna ait oluşum belirtileri 3. haftada görülmesine rağmen, dişlerin gelişimine ait ilk belirtiler 6.haftaya rastlamaktadır. 7.haftadan itibaren dişlerin tomurcukları hafta hafta belirmeye başlar. 

süt dişleri nasıl tanınır?
Süt dişleri, çocuk altı aylıkken çıkmaya başlar ve 2.5 yaşında alt ve üst çenede 10’ardan (20) tane olarak tamamlanır. Süt kesicileri ve süt kaninleri, kalıcı dişlere göre daha küçüktür. Süt azıları da kalıcı azılara göre daha küçük yapıdadır.

Çocuk büyüdükçe, süt dişlerinin kökleri altında yer alan kalıcı dişin kökü, sürme etkisiyle erimeye başlar; kök tamamen eriyip dişin yalnız kuronu kalınca da diş kendiliğinden düşer.

Bakınız, Çocuk Ağız ve Diş Sağlığı
hangi diş nzaman çıkar?
İlk diş yaklaşık altı aylıkken çıkar. Akıl dişleri de 18-20 yaşında... Demek ki diş çıkarma süreci, insanın 20 yılını alır. Ama hangi diş kaç yaşında çıkar? Bunu özetleyen bir tablo hazırlanmış ve aşağıda verilmiştir. Tablodaki yaşların yaklaşık rakamlar olduğunu; 1-1,5 yıl önce veya sonra sürmesi gereken dişin vakitsiz sürebileceğini, bazen de gecikmeler olabileceğini belirtmeliyiz.

DİŞLERİN SÜRME TABLOSU
SÜTDİŞLERİ
SÜRME
DÜŞME
KALICI DİŞLER
SÜRME
I
II
III
IV
V
Ortakesiciler
Yankesiciler
Kaninler
1.süt azıları
2.süt azıları
6-12 ay
6-12 ay
18-24 ay
12-18 ay
24-30 ay
7 yaş
8 yaş
10 yaş
9 yaş
11 yaş
1  Orta kesiciler
2  Yan kesiciler
3  Kaninler
4  1. Küçük azılar
5  2. Küçük azılar
6  1. Büyük azılar
7  2. Büyük  azılar
8  3. Büyük azılar
7 yaş
8 yaş
10 yaş
9 yaş
11 yaş
6 yaş
12 yaş
18 yaşından sonra






ısırma ve öğütme nasıl gerçekleşir?
Kesici dişler, yiyecekleri ısırmaya ve kesmeye yararlar. Üst diş kavisi, alt diş kavisinden daha geniştir ve onu her yönde taşar. Alt çenenin aşağıya kaymasıyla ağız açılır ve lokma kesici dişlerin arasına girer. Ağız kapatılınca, ısırma hareketi ile üst kesiciler alt kesiciler üzerinde bir makasın ağzı gibi kayar ve yiyecekleri koparır.

Öğütme işlemi alt çene eklemi ve çiğneme kaslarının uyumlu çalışması ve yana hareketlerle gerçekleşir.
Besinleri iyi öğütebilmek için diş dizilerinin düzgün ve eksiksiz olması şarttır.
yukarı 

diş etinin yapısı
Bir dişin dışarıdan sadece taç kısmı görülür ve diğer kısımları çene kemiği içinde gizlenmiştir; üzeri dişeti dokusu ile örtülüdür.

Diş eti, sert, lifli ve kan dolaşımı ile iyi beslenen bir yapı olup; normal rengi uçuk pembedir. Sert ve kemiğe sıkı-sıkıya yapışan 4-5 mm’lik dişeti daha yumuşak bir bağlantı ile yanak ve dudak içini döşer; bu yapıya “Mukoza” denir. Yanak ve dudakların iç yüzü ile diş dizileri arasında “Vestibül” = “Dalız”yer alır.

tükürüğün bileşimi ve etkisi nasıldır?
Yeni doğan bebeğin ağzı sterildir (mikropsuzdur), fakat birkaç dakika sonra kirlenir ve yaşam boyu da mikroplu kalır. Öyleyse neden hastalanmıyoruz? Çünkü ağızda bulunan bakterilerin çoğu hastalık yapmayan mukoza (saprofit) türdendir. Ancak vücudun direnci kırılınca bu bakteriler hastalık etkeni olabilir. Ağızda bulunan bakterilerin hepsi “Ağız florası”nı oluşturur.

yukarı

Diğer yandan, ağız boşluğunun çok önemli bir koruyucusu daha vardır: Tükürük. Kulak önü, çene altı ve dil altı bezleri tarafından üretilen renksiz, özel kıvamda, akıcı bir sıvı olan tükürük, üretildiği bezlerden kanalcıklar aracılığı ile ağız boşluğuna taşınır. Bezler günde 5 litreye yakın tükürük üretirler. Kulak önü tükürük bezinin kanalı, üst 1. büyük azı yakınında; diğer tükürük bezlerinin kanalcıkları da dil altında ağza açılırlar. Tükürük içinde bakterilerin üremesini durduran fermentler, fluor ve kalsiyum tuzlan bulunur. Tükürük kanallarının açıldığı yerde diş taşlarının fazla birikmesi, bileşimindeki kalsiyum tuzlarının çökelmesi nedeniyledir. Tükürüğün ağız ve dişlere yararlı etkileri şöyle özetlenebilir;
1- Tükürük, dişleri mekanik olarak temizler.
2- Tükürük, dişleri çürümekten korur.
3- Tükürük, içinde bulundurduğu mayalarla ağız mukozasını korur.
çürük tedavisi: 
diş sert dokularının madde kaybı ile birlikte ilerleyen hastalığınaçürük denir. diş sert dokularında kaybolan maddeyi yerine koyacak bir yenileme ya da tamir olayı olmaz. yani çürükte madde kaybının dokularca tamir olanağı yoktur. ayrıca çürük boşluğu çürütücü etkenlerin yerleşmesi, gelişmesi ve korunması için bir barınak teşkil eder.bu nedenle çürük tedavisinde başlıca iki çaba vardır: Çürütücü etkenlerin barınağını ortadan kaldırmak ve dişteki madde kaybını birtakım dolgu malzemeleri ile gidererek tekrar iş görür hale getirmek... eğer elimizde çürüyerek kaybolan diş dokularını fiziksel, kimyasal ve biyolojik özelliklerine sahip ve tedavi edilecek dişe mükemmel bir şekilde yapışıp kaynaşabilecek bir dolgu maddesi bulunsaydı çürüğü temizlemek ve doldurmak basit bir işlem olurdu. ancak bugün bu özelliklerin tümüne sahip bir dolgu maddesi olmadığı için, ön dişlerde estetiği arka dişlerde de dayanıklılığı sağlayan çok çeşitli dolgu maddeleri kullanılmaktadır. bu maddelerin değişik özellikleri nedeniyle dolgu yapma tekniklerinde en uygun şekil ve yöntem dişten dişe değişmektedir.

Ayrıca bakınız, çürükler
yukarı
çürük tedavisinde kullanılan malzemeler nelerdir?
  • çinko içerikli genelde geçici amaçla kullanılan maddeler
  • kalsiyum içeren dişi iyileştirici özelliğe sahip maddeler
  • gümüş, kalay, çinko,altın içeren dayanıklı maddeler
  • cam, alüminyum, fosfat ve yapay reçinelerin bir karışımı olan estetik amaçlı kullanılan maddeler
  • alüminyum silikat cam partiküllerinden oluşan çok çeşitli amaçlar ile kullanılan maddeler
  • ağız dışında hazırlanıp dişe yapıştırılan (bonding) blok malzemeler
diş gangreni nedir? 
Dişin pulpa tabakasının (sinir-damar ağı) mikroorganizmalarca işgali sonucu canlılığını kaybettiği bazı durumlarda içerdiği protein, karbonhidrat ve yağların kimyasal olaylar sonucu parçalanmasıdır. çürüğe meyilli dişlere sahip bireylerin daha çocuk yaşlardayken ilk çıkan daimi dişlerinde bile aşırı çürük sonucu pulpa gangrenine rastlanabiliyor.

diş gangreninin sebepleri nelerdir? 
Ani darbelerle dişin kırıldığı durumlarda olabildiği gibi sürekli ve yavaş yavaş etki yapan yüksek dolgular, sızıntılar, sinire ulaşan çürükler de dişin ölümüne sebep olabilir.

diş gangreninin tedavisi var mıdır? 
Dişi canlı olarak ağızda tutmak için artık çok geçtir. yapılacak tedavi şekli dişin ortasındaki bozulmuş yapıların temizlenmesidir (kanal tedavisi). en son çare ise ne yazık ki çekimdir.

yapay dişler doğal dişlerin yerini tutar mı?
Doğal diş vücüdumuzun bir parçası olup, fonksiyon ve estetik olarak belli bir bütünlük içindedir. Yapay diş ise, diş organını taklit eder. Hiçbir zaman doğal dişin yerini tutamaz. Ancak doğal dişlerin çeşitli sebeplerle kaybedilmeleri ve fonksiyonlarını yerine getiremez oldukları durumlarda yapay dişler doğal dişlere alternatif olabilmektedir. Kısaca, doğal dişlerle yapay dişler arasındaki fark ne kadar az ise, yapay dişin o ölçüde başarılı olacağı söylenebilir.

Ağız ve Diş Sağlığı Hakkında Bilmeniz Gerekenler 



Diş ve diş eti hastalıkları ülkemizde ve dünyada en önemli sağlık sorunları arasındadır. Ancak hayatı doğrudan tehdit etmediği için gereken önem verilmemektedir.
Ağız sindirim kanalının girişidir. Ağızdaki olumsuzluklar diş sağlığının bozulmasına, sindirimin olumsuz etkilenmesine yol açar. Ağızla aldığımız yiyecekler çiğnenip, tükürükle karıştırılarak yutulmaya ve sindirime hazır hale getirilirler. Ağız aynı zamanda konuşmaya yardım eder. Tat alma organı olan dilin; çiğneme, yutma, konuşma gibi çok önemli yan görevleri de bulunmaktadır. 
Dişlerin besinlerin parçalanması, öğütülmesi görevlerinin yanı sıra konuşmada ve görünümümüzde önemli etkileri vardır. Dişleri eksilmiş kişilerin bazı sesleri çıkarabilmeleri zorlaşır, çiğnemede ve/veya ısırmada da zorluk olur. Dişlerin gelişim süreci içerisinde ilk çıkan süt dişleri, daha sonra yerlerini  kalıcı dişlere bırakır.  
Ağız ve diş sağlığında en önemli iki hastalık diş çürükleri ve diş eti iltihaplanmalarıdır. Diş eti hastalıkları kimi zaman diş yuvasının bulunduğu çene kemiğinin erimesine kadar ilerleyen bir etki yapabilir. Diş sağlığının bozulması vücuttaki diğer organları da etkileyebilir. Dişler neredeyse bütün sistemleri olumsuz etkileyen sürekli enfeksiyon odağı haline gelebilir ve  kalp, böbrek, eklemler vb. yapılarda önemli sağlık sorunlarına yol açabilen enfeksiyonlara kaynaklık edebilir. 
Ağızda ve dişlerde yapısal ve işlevsel herhangi bir bozukluğun olmaması, ağız ve dişlerin görevlerini tam olarak yapabilmeleri durumu “ağız ve diş sağlığı”nın varlığını gösterir. 

1. Diş Çürümesi 


Diş çürüklerinin oluşmasında üç temel etmen bulunmaktadır: Duyarlı bir diş yüzeyi, mikroorganizmalar için elverişli yiyecek artıkları, bunların parçalanmasına ve asit oluşumuna yol açacak mikroorganizmaların varlığı. Besinler içinde diş çürümesine en çok neden olanlar karbonhidratlar, yani kabaca, şekerli gıdalardır. 
Dişler düzenli olarak fırçalanır ve bakımlarına özen gösterilirse, mikroplar onlara zarar veremezler. Diş çürüğü, dişte oyuklar yaparak dişin yapısını bozan ve kendi kendine iyileşmeyen bir hastalıktır. 
Dişler iyi temizlenmeyecek olursa, üzerinde besin artıkları ve mikroplar birikir. Ağız içerisindeki bakteriler yiyecek artıklarındaki şekerli maddeleri kullanarak onu saydam, yapışkan bir madde haline getirir ve dişler üzerine yapışmasını sağlar. Bu birikintilere plak denir. Bu plaklar bakterilerin diş üzerinde tutunmalarını da kolaylaştırırlar. Besinlerin tatlandırılması için kullanılan şekerli maddelerin içinde bulunan asit, dişlere zarar verebilir, ancak bakterilerin kendileri de asit oluşturabilmektedir. Asit diş minesinin erimesine neden olur. Böylece oluşan erime bölgelerinden giren mikroplar kolayca alttaki yumuşak dokuya ulaşabilirler. 
Asitler dişin koruyucu tabakası olan diş minesi üzerinde küçük delikçikler oluşturur. Bu delikler giderek genişler ve küçük oyuklar haline gelir. Diş minesinin erimesinden sonra çürük hızla ilerler, alttaki tabakada geniş ve derin bir oyuk meydana getirir. Diş çürüğü diş özüne doğru ilerledikçe dişler ağrımaya başlar. Çürük daha da ilerlerse diş özü bölgesinde ve çene kemiği içerisinde cerahat oluşmaya ve birikmeye başlar. Buna diş apsesi denir. Eğer diş hekimi tarafından daha başlangıcında tedavi edilmeyecek olursa çürük diş için daha zor, karmaşık ve pahalı tedaviler gerekebilir. Diş plağı, diş etlerinin önemli hastalık nedenlerinden biridir. Yemeklerden sonra dişlerin fırçalanması ve diş ipi kullanarak yemek artıklarının çıkarılması dişlerin çürümesini, diş eti hastalıklarının oluşumunu ve ilerlemesini önler. 
Dişlerin ağrımaması sağlıklı olduğu anlamına gelmez. Diş ağrısının olması için diş çürüğünün çok ilerlemiş olması gerekir. Diş çürüklerinin tedavi edilebilir dönemde belirlenmesi için ağrı oluşmasını beklemeden senede en az iki kez diş hekimine giderek dişlerin muayene ettirilmesi gerekir. Diş hekimleri gerektiğinde dişlerin filmini çekerek gözle görünmeyen diş oyuklarını da belirleyebilirler. 
Diş çürüklerinin erken dönemde tanınması dişlerin kaybedilmesini engelleyebilir veya en azından geciktirebilir. Bu hem sağlık açısından, hem de sosyal ve ekonomik açıdan önemli katkılar sağlar. Ağza takma diş takılmasına olan ihtiyacı azaltır. Hiçbir şey kendi doğal dişlerimizin yerini tutamaz. Kalıcı dişlerin erken dökülmesi beslenme sorunlarına neden olur. Doğal dişlerin uzun süre dayanmasında ağız ve diş bakımının önemi çok büyüktür. 
Diş sağlığı açısından sularla aldığımız flor da çok önemlidir. Sularında flor eksikliği olan yerleşim yerlerinde diş çürüklerinin oranı çok artar. Bu nedenle florla ilgili olarak sağlık kuruluşlarının önerilerine uyulmalıdır. 

2. Diş Eti Hastalıkları


Dişin diş eti dışında görünen bölümü diş minesi denilen sert bir tabaka ile kaplanmıştır. Bunun altında daha yumuşak bir yapı vardır. En içte ise diş özü vardır. Burada bol miktarda damar ve sinir bulunur. Diş gövdesi diş etine ve onun altındaki kemiğe girdiği bölümde daralır. Bu bölüme dişin boyun bölümü denir. Çene kemiği içinde kalan bölümüne ise dişin kök bölümü adı verilir. Diş kökü diş yuvasında çene kemiğine özel doku uzantıları ile sıkıca bağlanmıştır. Diş eti hastalıkları, diş çürükleri ağız kokusuna neden olabilir. Ağız kokusu olduğunda nedeni araştırılmalıdır. 

Diş eti hastalıkları en önemli diş sağlığı sorunları arasındadır. Ağız hijyeninin bozukluğu ile yakından ilişkilidir. Başlangıç döneminden itibaren diş etleri kolay kanar. Diş eti kanamalarında diş hekimi muayenesi zorunludur. Diş etleri, diş yuvaları ve ağız tabanındaki iltihaplanmalar genel olarak diş eti hastalığı olarak bilinmektedir. Diş üzerindeki plaklar bunun en önemli nedenidir. Tedavi edilmeyen diş eti iltihapları çene kemiğinin de iltihaplanmasına ve zarar görmesine yol açabilir. 
Diş çürüğü, diş eti hastalıkları, sinüzit, bademcik iltihabı, solunum sistemi hastalıkları, sindirim sorunları, ağız bakım yetersizliği ağız kokusuna neden olabilir. Bu hal, sosyal ilişkileri de etkiler. Bazı metabolizma hastalıkları da ağızda kendine özgü kokular yapabilir. 

3. Dişlerin Gelişim Bozuklukları 


Ağızda kapanma bozukluklarına neden olan diş düzensizlikleri dişlerin çürümesini kolaylaştırır ve daha erken dönemde dökülmesine yol açar. Düzensiz dişler, alt ve üst çene arasındaki ilişkinin bozulmasına neden olabilir. Çiğneme ve temizleme güçlüğü yaratırlar, kötü ağız kokusuna yol açarlar.
Düzensiz dişlerin en önemli nedeni süt dişlerinin zamanından önce yitirilmesi olabilir. Bunun sonucunda çıkan kalıcı dişler birbiri üzerine gelecek biçimde yerleşebilirler. Düzensiz dişler konuşma bozukluklarına ve görünüm bozukluklarına neden olabilir. 
Sigara dişlerde renk değişikliği yapar. Sigara içenlerin dişleri kahverengimsi bir renk alır. Canlılığını kaybetmiş olan dişler gri renkte görünür. Çocuklarda hatalı olarak kullanılan bazı ilaçlar da dişlerde renk değişikliğine neden olabilir. Aşırı derecede flor dişlerin sararmasına neden olabilir.
Hamilelikte ve süt çocukluğu döneminde kullanılan antibiyotik vb. bazı ilaçlar dişlerde kalıcı renk değişikliklerine neden olabilir. Bu nedenle hekim önerisi olmaksızın ilaç kullanılmamalıdır

4. Ağız ve Diş Sağlığı Nasıl Korunur? 


Diş hastalıkları ve diş sağlığının korunması açısından erken tanı çok önemlidir. Bu nedenle yılda en az iki kez diş hekimine muayene olunması önerilir. 
Diş çürümelerinin önlenmesinde sularda yeterli flor olması, düzenli olarak dişlerin fırçalanması, diş ipi kullanılması, aşırı tatlı ve şekerli yiyeceklerden olabildiğince kaçınma bunlar yendiğinde mutlaka dişlerin fırçalanması, diş hekimi kontrollerine gidilmesi temel uygulamalardır. Diş eti hastalıklarının önlenmesinde de diş fırçalama ve düzenli diş hekimi kontrolleri önemlidir. 
Dişlerde gelişim bozuklukları varsa erken dönemde özel diş hekimliği dallarında uzmanlaşmış birimlere başvurularak gerekli tedavi sağlanmalıdır. 
Aşırı asitli ve şekerli yiyecekler mikroorganizmaların etkisini artırır. Dişler sert cisimlerle karıştırılmamalı, fındık, ceviz vb. kabuklu yiyecekler dişlerle kırılmamalıdır. Bunlar diş minesinin çatlamasına ve bakterilerin etkisinin artmasına neden olur. Diş minesinin koruyucu etkisi ortadan kalkar.

5. Diş Fırçalama Tekniği 


Dişlerimizi korumanın en etkili yolu düzenli olarak fırçalamaktır. Diş fırçalamanın ilk adımı doğru fırça seçimidir. En uygun fırça naylon ve orta sertlikteki fırçalardır. Ağız içinde kolay hareket ettirilmesi ve arka dişlere rahat ulaşabilme açısından fırçanın kafasının fazla büyük olmaması tercih edilir. Uygun fırça seçildikten sonra dişler en az günde iki kere düzenli olarak fırçalanır. Diş macunu ağza verdiği hoşa giden koku ve his nedeniyle diş fırçalanmasını kolaylaştırır. Diş parlatma tozları diş hekimi önerisi olmadıkça kullanılmamalıdır. Aşırı kullanımlar diş sağlığı açısından zararlıdır. 
Diş fırçalanmasında fırçanın duruşu dışındaki temel hareket aynıdır: Fırça diş eti çizgisine eğimli olarak yerleştirilir. Bu durum bozulmadan küçük dairesel hareketlerle dişler fırçalanır. Daha sonra fırça, bir fırça boyu kadar kaydırılarak fırçalama sürdürülür. 
1.   Diş fırçası 45 derecelik açı yapacak biçimde tutulur ve diş eti hizasından başlanarak ağız  boşluğuna doğru fırçalamaya başlanır. Dış yüzeylerden başlayan fırçalama sert darbeler halinde değil, yumuşak ve daireler çizecek biçimde, ön dişlerden arka dişlere doğru yapılmalıdır. 
2.   Daha sonra dişlerin iç yüzeyleri aynı şekilde fırçalanır. Bu işlemde fırça eğik tutularak, diş etinden ağız boşluğuna doğru hareket ettirilir. 
3.   Daha sonra dişlerin çiğneme yüzeyleri fırça düz olarak ileri geri hareket ettirilerek fırçalanır. 
Fırçalama işleminin en az iki-üç dakika sürmesi gerekir. Sağlıklı diş etleri fırçalama sırasında kanamaz.
Diş fırçası kişiye ait bir araçtır, başkalarıyla paylaşılmaz. Diş fırçaları birkaç ayda bir, en geç altı ayda  değiştirilmelidir. Gerektiğinde ara yüzlerin etkin olarak fırçalanmasını sağlamak üzere ara yüz fırçaları kullanılır. Bunlarla ilgili önerilerini almak üzere diş hekimine başvurmak gereklidir. 

6. Diş İpi Kullanımı 


Diş ipi, diş aralarında kalan yiyecek artıklarının uzaklaştırılması açısından çok yararlı bir araçtır. Çok küçük yaşlardan başlanarak uygun diş fırçalama ve diş ipi kullanma tekniklerinin öğrenilmesi gerekmektedir. 
Dişler fırçalandıktan sonra diş ve diş eti çizgisi ile dişler arasında kalan yemek artıklarının temizlenmesi için diş ipi kullanılır. Bu artıklar en önemli çürük nedenlerindendir. 
1.   Otuz santimetre kadar diş ipi alınır. Diş ipinin bir bölümü bir elin orta parmağına diğer               ucu da diğer elin orta parmağına dolanır. İpin bir bölümü ortada kalmalıdır.
2.   Ortada kalan ip bölümü işaret parmağı ile geriye doğru itilir.İp, dişler arasından geçirilir Bu  hareket sırasında sert olunmamalıdır. İp diş etine kadar indirildikten sonra ağız boşluğuna doğru diş aralarını sıyıracak biçimde indirilir. Bu sırada diş etinin kesilmemesine   özen gösterilmelidir.
3.   Aynı uygulama diğer bir parça ip alınarak alt dişler için de tekrarlanır.

SPOR HAKKINDA EN ÇOK MERAK ETTİKLERİNİZ

SPOR HAKKINDA EN ÇOK MERAK ETTİKLERİNİZ


1- Sporun insan sağlığı üzerindeki etkisi nedir?

Spor yaparak daha sağlıklı olabilir, daha iyi hissedebilir ve daha iyi görünebilirsiniz. Daha sağlıklı olabilirsiniz çünkü düzenli yapılan egzersiz, kalp - damar dolaşımını geliştirerek kalbin kanı vücuda daha iyi pompalamasını sağlar ve kalbi güçlendirir; kalp damar hastalığı olanlarda kalp krizi geçirme riskini azaltır. Yüksek tansiyon ve kolesterolün normal değerlere inmesini sağlar, tansiyon hastalığı olmayanlarda ileri de tansiyon hastalığı ve damar sertliği gelişme riskini azaltır. Düzenli spor ile şeker hastalığında şeker düzeyleri kontrol altına alınabilir ve ilaç gereksinimi azaltılır, ayrıca bu hastalığın ilerlemesi ile ortaya çıkan göz, sinir sistemi ve böbrek hastalıklarının oluşma riski de azaltılabilir. Akciğerlerin kapasitesi artarak daha iyi ve yeterli solunum sağlanır ve böylece beyne ve diğer tüm organlara yeterli oksijen taşınabilir. Egzersizler ile kemikler, kaslar ve eklem çevresindeki yapılar güçlenir. Spor, kas ve kemik yapısının zaman içinde zayıflamasını engellemesi özelliği ve hormon üretimine katkısıyla en etkin yaşlanmayı önleyici yöntemdir. Spor yaparak yaşamın getirdiği stres ve yorgunluk gibi sorunlarla daha iyi başa çıkılabilir. Kendine güven artar. Yorgunluğa karşı insanı daha dayanıklı kılar. Daha enerjik olmayı ve böylece çalışma hayatında daha başarılı olunmasını sağlar.

2-Egzersizin kadın yaşamındaki yeri ve önemi nedir?

Kadın-erkek fark etmeden egzersizin yaşamımızdaki yeri ve önemi insanın yaşamını sürdürmesi için fiziksel olarak aktif, güçlü, mücadeleci olması gerekliliğinden başlar. Kadınların günlük yaşam aktivitelerini (ev, çocuk, iş) hakkı ile yerine getirebilmeleri için fiziksel olarak yeterli, sağlıklı ve güçlü olması gerekmektedir. Sadece yaşamı sürdürmek için yapılan sınırlı aktiviteler bu anlamda yetersiz olmaktadır. Gün içinde bir sporcudan belki de çok daha uzun süre ve çeşitlilikte aktivite içinde olan kadının, sporcu gibi günlük yaşamındaki başarısı fiziksel yeterliliği ile yakından ilintilidir. Bu gücü bulabilmek için de yeteri kadar egzersiz yapmaları, yeteri kadar beslenmeleri ve dolayısı ile dinlenmeleri de gerekmektedir.

3- Spor hangi yaş aralığında yapılmalıdır?

Spor her yaşta yaşın gerektirdiği biçimde yapılmalıdır. Erken yaşlarda en ideal spor yüzme ve atletizmdir. Fiziksel gelişimi takiben diğer branşlara yönelmek veya bu iki branşta devam etmek idealdir. Erken yaşlarda hedef çocuğa sporu sevdirmek takiben ilgili branşın teknik özelliklerini öğretmek olmalıdır. Erken yaşlarda aşırı yüklenmelerden, fiziksel ve ruhsal streslerden vücudu uzak tutmak gerekir. İlerleyen yaşlarda fiziksel yüklenmelere ağırlık verilebilir. Özellikle 16-18 yaşlarından itibaren hiçbir kısıtlamaya gerek olmadan yüklemelerin dozu artırılabilir. Belli bir yaştan itibaren (ağır antrenmanları bırkamayı takiben) ise her yaşın verdiği dozda yürüme-koşu vb. aktivitelerle yaşamımız el verdiği sürece aktivitelere devam etmek gerekir.

4- Kadınlar erkeklerden daha farklı egzersiz programları mı uygulamalıdırlar?

Kadınlar hormonal özellikleri, fizik yapıları gibi cinsiyet farklığından kaynaklanan durumlarından dolayı egzersiz anlamında farklı başlık altında ele alınır. Bu farklılıklar genel anlamda kadınların erkeklerden farklı bir egzersiz programı uygulaması gerektiği anlamı taşımamaktadır. Erkeklerle aynı programlar uygulanabilir. Bununla birlikte örneğin kadınlar hormonal farklılıklarından dolayı bağ yaralanmalarına erkeklere oranla daha yatkındır. Böyle olunca kadın sporcularda bu riski azaltmak için bazı özel egzersizler antrenmanlarına eklenebilir. Ama bu vb durumlar yarışmacı sporcu kadınlar için geçerli bir durumdur.

5- Egzersiz kadınlarımızın yaşamını zorlayan/tehdit eden hangi sağlık problemlerinde pozitif etkisi vardır?

Osteporoz (kemik erimesi), osteartroz (eklem kireçlenmeleri), kalp-damar sorunları, bel sorunları kadınlarda sık rastlanan sorunlardan bazıları olmakla birlikte yaşamı tehdit eden sorunlar kalp-damar sistemini ilgilendirmektedir ki bunlar damar sertlikleri, hipertansiyon, infarktüs gibi başlıkları içermektedir. Irsi zemin dışında bu sorunların temelinde aşırı kilo alımı, hareketsizlik, kötü beslenme önemli bir yer tutmaktadır. Egzersiz bu anlamda hareketsizlik kaynaklı sorunları çözmek adına önemli pozitif etkilere sahiptir.

6- Egzersizin genel kadın sağlığı (osteoporoz) ve kaliteli yaşam açısından ne gibi faydaları vardır?Kemik yoğunluğu yaşın ilerlemesi ile doğal bir azalma göstermektedir. Bu doğal süreç her iki cins içinde geçerli olmakla birlikte erkekler başlangıç değeri olarak daha yüksek kemik yoğunluğu kitlesine sahip oldukları için gelinen noktadan kadınlar kadar etkilenmemektedir. Ayrıca kadınlarda menapozla oluşan hormonal değişiklikler bu süreci ciddi oranda olumsuz anlamda etkilemektedir. Kemik yoğunluğunun artırmanın yolu ise kemiklere yük aktarmaktır/bindirmektir. Bu yolla kemik yapımı uyarılır. Egzersiz/fiziksel aktivite bu yükü/uyarıyı sağlayan en önemli etkendir. Egzersizle kemik kitlesi artan kadın bu faydadan yararlanmamış kadından çok daha yüksek değerler ile menapoza başlar. Bu anlamda süt ve süt ürünleri ile beslenme de önem teşkil etmektedir. Kadınlar her gün 1 bardak süt veya eşdeğer süt ürünü tüketmesi önerilir.

7) Egzersiz yapmanın kadın yaşantısında psikolojik ve ruhsal yönden ne gibi getirileri vardır?

Egzersiz süresi ve şiddeti ile ilişkili olarak vücudumuzdan endorfin dediğimiz bir hormon salgılanır. Bu hormon kişiye kendini daha iyi hissetme duygusu yanı sıra egzersiz bağımlılığı da yaratır. Dolayısı ile düzenli egzersiz yapan kişiler yapmadıkları günlerde kendilerini işe yaramaz, kilo almış, isteği, mücadele gücü düşmüş bir psikoloji de bulurlar. Egzersiz kişinin kendini daha güçlü, daha pozitif hissetmesini sağlar. Bu da kendine güven duygusu geliştirir. Depresyon ve stresle daha kolay başa çıkabilir. 10 dakikalık bir egzersizle bile ruh halini değiştirmek olasıdır.

8- Kişiler kendilerine uygun spor dallarını hangi kriterlere göre seçmeliler?

Öncelikle sevdiği, yapmaktan keyif alacağı bir aktivite türü olmalıdır. Daha sonra o branşa fiziksel uygunluğunun tam olması gerekmektedir. Spora katılmaktaki hedef de spor dalı açısından yol gösterici olacaktır. Boş zamanları arkadaş ve aile ile eğlenceli bir şekilde geçirmek hedefleniyorsa takım sporları öncelikli tercih olabilir. Eğer kas-iskelet sistemi veya eklem sorunları, aşırı kilo gibi sağlık açısından engel var ise kas-iskelet sistemine yükü azaltacak yüzme veya bisiklet çevirme gibi aktivite türleri seçilmelidir. Bu konuda spor hekimi veya spor uzmanından görüş alınması faydalı olacaktır.

9- Egzersiz yapmaya yeni başlayan kadınlar, egzersize başlamadan önce neler yapmalılar?

Kalp hastalarına bile egzersiz önerildiğini düşündüğümüzde yatağa bağlı kalınan bir hastalığınız yok ise herkes spor yapmalıdır diyebiliriz. Tabi ki kişinin yaşı, fiziksel kapasitesi veya uygunluğu ve de gereksinimlerine göre kişisel egzersiz programı düzenlenmelidir.Eğer bilinen bir rahatsızlığınız yok sağlıklı biriyseniz tıbbi bir muayeneden geçmeden rahatlıkla düşük tempo yürüyüşlere başlanabilir. Rahat bir ayakkabı ve hava şartlarına uygun giyecekler temin etmek yeterli olacaktır.

Daha önce kalp sorunu yaşadıysanız, ailenizde kalp veya şeker hastalığı hikayesi var ise, ailede 50 yaş altı erken ölüm var, daha önce bayılmanız oldu, aktivite sırasında göğüs veya eklem ağrıları hissediyorsanız, hipertansiyon, şeker hastalığı, astım gibi kronik bir hastalığınız var ise, gebeyseniz ve/veya sağlık durumunuzdan emin değilseniz egzersizden önce bir doktora başvurmakta fayda vardır.

10- Kadınların egzersiz sırasında uyması gereken kurallar var mıdır?

Egzersizlerini hangi sıklıkta ve yoğunlukta yapılmalıdırlar?Kadın erkek öncelikle egzersizle aşırı çabalama veya gayret sarf etmenin farklı şeyler olduğunu bilmemiz gerekiyor. Aşırı çaba sarf etme hem genç hem de yaşlılar için tehlikelidir. Egzersiz yaparken amaç kas ağrılarına sahip olmak değil yok etmek, sinirlenmek değil sakinleşmek, kalbi yormak, tüketmek değil dolaşımı artırmak ve düzenlemektir.Bu yaklaşımla;
1- Amacımız kendimizi test etmek değil sportif yeteneklerimizi, kapasitemizi artırmak olmalıdır.

2- Egzersize başlarken aceleci olmayıp, her zamanki rahat tempomuzu hatırlayıp ona uygun bir tempo seçmeliyiz. Kendi ideal tempomuzu yakalayabilmek için de vücudumuza zaman tanımalıyız.
3- Yapılan bir egzersizi takiben belli bir süre sık solumak veya çarpıntı olması doğaldır. Fakat bunun bir kaç dakikadan fazla sürmemesi gerekir. Eğer sürüyorsa yaptığınız egzersizin şiddeti veya süresi sizin için fazladır.
Egzersizi ara sıra yerine düzenli (en az haftada birkaç gün) ve en az 10-15 dak, nabzımız yaşla ilişkili dakika da 120-140 arasında olacak bir şiddette yapmak idealdir.

11- Kadınlar için özel bir durum da hamilelik süreci. Hamilelikte egzersiz yapmanın anne adayına faydaları nelerdir?

Öncelikle hamileler kadın hastalıkları ve doğum uzmanının onayı ile egzersizlere başlamalıdır. Gebelik boyunca düzenli egzersiz yapan kadınlar daha kolay, daha kısa ve daha az komplikasyonlu/sorunlu bir doğum yapma şansına sahip olurlar. Bebekleri için kan dolaşımı, dolayısı ile beslenme ve oksijenlenmeleri daha iyi olur. Düzenli egzersiz yapan gebelerin bebekleri; aşırı sıcak, nem, stres gibi bir kısım olumsuz durumları daha az sorunla rahat atlatabilir. Gebelik süresince aşırı kilo alımı olmaz, bel vb. kas-iskelet sistemi ile ilgili sıkıntılar daha az olur.

12- Hamileyken egzersiz yaparken nelere dikkat etmek gerekir? 


Egzersizin sıklığını ve yoğunluğunu nasıl ayarlamalıdır?Düzenli, orta şiddet ve süreli egzersiz yapılmalıdır. Yürüme, germe egzersizleri (stretching), yüzme, ev bisikleti önerilebilir. Sıçrama, ani zorlama, tüplü dalış ve ani yön değişiklikleri içeren egzersizler önerilmez. Karın üstü egzersizler yapılmamalıdır. Aşırı yorgunluk veya beklenmedik yakınmalar olduğunda egzersiz kesilip doktora danışılmalıdır.

Egzersizden öncesi, sırasında ve sonrasında yeterli sıvı alınmalıdır. Beslenmeye özen gösterilmelidir. Aşırı sıcak ve nemli ortamlarda egzersiz yapmaktan kaçınılmalıdır. Kan şekeri düşüşünden etkilenmemek için egzersiz süresi 45 dakikayı geçmemelidir

13- Gebelik süresince egzersiz yapmak doğru bir davranış mıdır yoksa hamileliğin son aylarında egzersizi bırakmak gerekir mi? 

Gebeliğin farklı dönemlerinde egzersize başlamanın etkileri farklılık göstermektedir.

Gebeliğin erken dönemlerinde başlamak bebek gelişimine katkı sağlar ve bir kısım yakınmaları azaltır. Gebeliğin geç dönemlerinde başlamak fizik kapasitenin korunmasına, kilo alımını kontrol altında tutmaya ve doğumun kısa süreli olmasına katkı sağlar. Düzenli egzersizi gebeliğin son dönemlerinde kesenlerde düzenli egzersizin doğum sürecine olası faydaları ortadan kalkar. Yapmayanla aynı düzeye gelir, son haftalara kadar yapmakta fayda vardır.

14- Egzersizin doğum sürecinde anneye sağladığı yararlar nelerdir?


Egzersiz yapan gebelerde doğum öncesi sıkıntılar daha azdır. Kordon sorunları daha azdır. Dolayısı ile doğum sürecince bebeğin oksijenlenmesi açısından daha az sıkıntı yaşanır. Doğumda %35 daha az ağrı kesiciye ihtiyaç duyarlar. Doğum kaynaklı yorgunluk %75 daha azdır. Doğumu uyarıcı ilaçlara %50 daha az gereksinim duyarlar. %55 daha düşük oranda epizyotomi gerekir. %75 daha düşük oranda sezeryana ihtiyaç olur. %50 daha düşük bir oranda anormal bir durum nedeni ile girişim ihtiyaçları olur.

15- Kadınlar için özel bir diğer durum da menstrual siklus (adet görme). Bunun performansa yaralanmaya, psikolojik duruma etkisi nelerdir?


Genel kanı performansın adet döngüsünden etkilenmediği yönündedir. Pre-menstrual sendromu (adet öncesi ağrı vb. sıkıntı yaşayan) olanlarda performans ve psikoloji olumsuz etkilenebilmektedir.

16- Aktiviteye katılmanın siklusa (adet görme) etkisi nedir?


Yoğun fiziksel aktiviteye katılım (sporcu antrenmanı tarzında) kadınlık hormonlarında değişikliklere neden olabilir. Dolayısı ile bazı sporcu bayanlarda ilk adet görme yaşı gecikir, adet düzensizlikleri veya adetten kesilme olabilir. Sağlık için yapılan egzersiz yapma veya düşük şiddetli egzersizler böyle bir soruna neden olmaz.

17) Kadın sporcuların beslenmesinde ayrıcalıklar var mıdır, özel bazı ekler alması gerekir mi?


Adet nedeni ile kan kaybının olması kadınlarda kansızlığa neden olabilir ki kadınlar arasında kansızlık oranı %30 civarıdır. Dolayısı ile demir preperatı alınması önerilebilir. Onun dışında erkeklerden farklı bir yaklaşıma gerek yoktur.

18) Kadın sporcuya özel sağlık sorunları var mıdır?


Vardır ve Kadın Sporcu Üçlemesi olarak isimlendirilir. Adet düzensizliği, kemik erimesi ve yeme bozuklukları ile karakterize bir durumdur.

Kadınlar Neden Spor Yapmalısınız ?

 

Neden Spor ?

Eskiden insanların ortalama yaşam beklentisi 40-50 yaş ile sınırlı iken bugün artık bu sınır 70-80’lere çekilmiş durumda. Ama tabii uzun yaşamak kadar sağlıklı yaşamak da çok önemli. Çünkü yaşanan günlerin keyfini çıkartabilmek için her şeyden önce sağlıklı olmak gerekiyor!!
Bu durumda sorulması gereken en önemli soru sağlıklı bir yaşlılık ya da başka bir ifade ile yaşam kalitesi düşmeden uzun yaşamanın sırrı nedir? Son yıllarda yapılan araştırmalar yanlış beslenme ve şişmanlık, hareketsiz yaşam ve stresin her türlüsünün yaşlanmayı hızlandırdığını göstermektedir.
Uzmanlar stresli yaşamla mücadelede en etkili yöntemlerden birinin spor yapmak olduğunu her fırsatta tekrarlıyorlar. Ama ülkemizde spor olanaklarının çok kısıtlı olmasından kaynaklı olarak spor yapma alışkanlığı oldukça zayıf.

Neden Kadınlar ?

Özellikle iş hayatının yanı sıra çocuk ve ev ile ilgili sorumlulukların çoğunu üstlenmek durumunda kalan kadınlar açısından durum daha da zor görünüyor.
Oysaki kadınlarda sıkça görülen kanser türlerinin örneğin meme ve rahim kanseri, kan kanseri gibi hastalıkların birçoğunun şişman kadınlarda belirgin bir şekilde daha fazla görüldüğü de en son Oxford Üniversitesinin yaptığı bir saha araştırması ile saptanmış.
Ancak kısa bir süre önce kadınlarla yapılan bir araştırma kadınların büyük çoğunluğunun spor yapmama gerekçeleri arasında birinci sırada zamansızlık ve ikinci sırada da spor merkezlerinin fiyatlarının kendi maddi olanaklarının üstünde olması gösteriliyor.

KADIN VE SPOR


Spor ile osteoporoz (kemik erimesi), bazı tür kanserler, kalp-damar hastalıkları, şeker hastalığı, tansiyon gibi hastalıkların önüne geçilmesinin yanında fazla kilolardan arındırılmış ve daha atletik bir vücuda sahip olabilirsiniz.

Memorial Hastanesi’nden Spor Hekimi Dr. Mehmet Murat Beyaz sporun kadın sağlığı için önemini ve kadınlar için uygun sporlar konusunda bilgi verdi.

Kadınların spor yapması toplum içerisinde kadına biçilen rol ile yakından ilgili. Sağlık açısından olumlu etkileri açısından sporun kadınla-erkek arasında herhangi bir farklılığı bulunmamasına rağmen, yeryüzünde genel olarak erkeklerin spor yapma şansı daha fazla. Kadınların spor aktivitelerinde kabul görmemesi eski Yunan olimpiyatlarına kadar dayanır. Modern spor tarihinde bile kadınlar erkeklerden ancak 20 yıl sonra 1924 yılında yarışmalara katılabilmiştir.
       
KADIN VE SPOR

OSTEOPOROZDAN KORUNMAK İÇİN...

Kadınlar dünya genelinde, toplumda erkekler kadar aktif yer alamamakta, kendine biçilen rol olarak dış dünyadan çok evle ilgilenmektedir. Bu konu kadınların spor aktivitelerine katılımları hususunda da kendini gösteriyor. Kadınlara özel bazı fizyolojik gereksinimler ve hastalık riskleri açısındansa spor yapmanın kadın sağlığı üzerine faydaları sayılamayacak kadar çoktur. Kadınları etkileyen en önemli sağlık sorunları olan osteoporoz (kemik erimesi) ve meme kanseri spor alışkanlığı ile yakından ilgilidir. Daha çok kadın hastalığı olarak bilinen bu iki hastalıktan korunmada da sporun rolü büyüktür. Spor; kemik erimesini önlemenin yanında, osteoporoz tedavisinin en önemli parçalarından birisidir. 

Hangi yaşta olursak olalım spor yaparak kemik yoğunluğumuzu artırabiliriz. Spor yapan kadınlarda kemik yoğunluğu yapmayanlara oranla daha fazladır ve ileri yaşlarda osteoporoz (kemik erimesi) hastalığına yakalanma şansı azalmaktadır. Osteoporoz tedavisinde kadının yaşı ne olursa olsun, tedavinin bir parçası olarak egzersiz reçetesi verilmektedir.

Kanserler yine kadın yaşamını tehdit eden önemli bir hastalık grubudur. Kadınlarda en çok korkulan kanser olan meme kanserinin önlenmesinde sporun önemi son yıllarda detaylı olarak araştırılmıştır. Titizce yapılan araştırmaların sonunda egzersiz yapan kadınlarda, meme kanserine yakalanma şansının azaldığı ortaya konmuştur. Sebep sonuç ilişkisi olarak ileri sürülen görüş; egzersiz ile azalan yağ dokusunun östrojenin yağ dokusundaki aşırı dönüşümünü engelleyerek kanser oluşumunun önüne geçtiği şeklindedir.
       

SAĞLIKLI BİR YAŞAM İÇİN YAPILMASI GEREKENLER 


İdeal ve en ucuz tedavi hasta olmamaktır, dolayısıyla bu hedefe yönelik olarak genç, hatta çocuk yaşlardan itibaren spor yapmalıyız. Spor yaparak hastalıklardan korunmamızın yanında yağ dokumuzu azaltabilir ve sıkı bir vücuda sahip olabiliriz. Spor kondisyonu geliştirmesi, hareketliliği ve üretkenliği artırması sayesinde kadının kendine güveninin ve benlik saygısının artmasını sağlar. Bu sayede kadının zinde, güzel, kaliteli ve mutlu bir yaşam sürmesine aracılık eder. 

Yaşamı tehdit eden en önemli sağlık sorunu kalp ve damar hastalıklarıdır. Bu konuda kadınların çok önemli bir şansı kadınlık hormonu olan östrojenin koruyucu etkisidir. Gerçekten östrojen sayesinde kadınlar erkeklere nazaran çok daha az oranda kalp-damar hastalıklarına yakalanmaktadır. Ancak son yıllarda bu durum değişmektedir ve geçmişe oranla kadınlar daha erken yaşlarda ve daha sık kalp hastalığına yakalanmaktadır.. 
Hareketsiz yaşam ve şişmanlığın bir salgın halini almasının da etkisiyle kadınlarda da kalp hastalıklara eskiye oranla daha sık gözükmekte ve kadın sağlığını etkileyen en önemli hastalıklardan biri olmaktadır. Spor sayesinde en önemli kalp hastalığı risk faktörü olan egzersiz yoksunluğu ve fazla kilolardan kurtulabilir, kolesterolünüzü düşürebilir ve iyi huylu kolesterolünüzü yükselterek damarlarınızı yağ plaklarından temizleyebilirsiniz.

Spor ile osteoporoz (kemik erimesi), bazı tür kanserler, kalp-damar hastalıkları, şeker hastalığı, tansiyon gibi hastalıkların önüne geçilmesinin yanında fazla kilolardan arındırılmış ve atletik olarak yeniden şekillendirilmiş vücudumuzla daha kaliteli ve mutlu bir yaşam sürebiliriz. Spor ile günlük streslerden uzaklaşabilir ve daha üretken bir hayat sürebiliriz. Tüm bunların sonucu olarak hemen spora başlayın;
       

SAĞLIKLA SPOR YAPMAK İÇİN...


Ailesinde kalp hastalığı hikayesi olan, kaza dışında erken yaşlarda ölüm hikayesi bulunan, şeker veya tansiyon hastası, sigara bağımlısı, kolesterol, aşırı kilo sorunu olan kadınlar spora başlarken bir spor hekimi kontrolünden geçmelidir. Spor hekiminizin uygulayacağı bazı test ve değerlendirmeler sonrası kademeli olarak efor yoğunluğunuzu artırmalı, sağlık açısından spor yapmanızın herhangi bir sakıncası olup olmadığı ortaya konmalıdır.
       

SPOR OLARAK NE YAPABİLİRİM?


Aklınıza gelen her sporu yapabilirsiniz. Hiçbir imkanınız yoksa en azından düzenli yürüyüş yapabilirsiniz. Düzenli yürüyüş yapabilmeniz için pahalı egzersiz ekipmanına veya bir kulüp üyeliğine ihtiyacınız yoktur ve sağlık için elde edeceğiniz tüm kazanımları sağlayabilirsiniz. Yürümeye uygun güzel bir spor ayakkabısı, rahat pamuklu bir egzersiz kıyafeti ve bir su şişesi sağlıkla spor yapmanız için yeterlidir. Hangi spor için olursa olsun temel kurallar aynıdır. Yapacağınız spor aktivitesi en azından 20-30 dakika, ideal olarak 45 dakika kesintisiz sürmelidir. Ritmik olarak geniş kas gruplarını çalıştırmaları egzersizden önce ve sonra bütün kaslarımızı germeliyiz. Spordan önce, spor esnasında ve sonrasında yeteri kadar su içmeliyiz.

Kadınlar için uygun görülen sporlar genellikle bale, buz pateni, ritmik jimnastik, su balesi-senkronize yüzme, dans gibi sanatla içiçe sporlar olmakla beraber artık hemen hemen her spor dalında kadınları görmek mümkündür. Estetik sporlarda kadınlar erkeklere oranla daha başarılı olmakta ve fizyolojik gereksinimlerini daha rahat sağlayabilmektedir. Diğer sporlarda da kadınlar sağlıkları için yeteri kadar kazanım sağlamakta ve profesyonel olmadığı sürece fiziksel kapasiteleri ile ilgili bir sorun yaşamamaktadırlar. Yüzme, tenis, paten, atletizm, bisiklet, voleybol, basketbol gibi topla oynanan sporlar gibi her spor türü bayanlar tarafından başarı ve sağlıkla uygulanmaktadır. Siz de kendinize uyan bir spor bulabilir ve spor yoluyla kendinizi ifade edebilirsiniz.

KAYNAK: NTV

Bilmeden Kendinize Zarar Vermeyin !

Bilmeden Kendinize Zarar Vermeyin !

-İstediğimiz şeylerin sorumluluğunu üstlenip, bunlarla başa çıkabileceğimizi ayırt etmeden karar aldığımızda..
-Başarı, para peşinde koşarken kendimize neler yaptığımızı görmediğimizde.
-Karşımızdakini de kendimiz gibi gördüğümüzde.
-Birini affetmeyip sürekli bize yaptıklarını içimizde yaşattığımızda.
-Sahip olduklarımızın yaşamımıza kattıklarına ve bizim için önemine bakmadan hep daha iyisine yada tarifleyemediğimiz heyecan arayışlarına girdiğimizde.
-Tartışabilmek yerine; kavga etmek yada sessizliği tercih ettiğimizde.
-Sıkıntılarımızın nedeninin karşımızdaki kişi olduğunu, bizden kaynaklanmadığını düşündüğümüzde.(Kendimize toz kondurmadığımızda..)
-Kendi duygularımızdan konuşmayı güçsüzlük gibi algıladığımızda.
-Karşımızdaki kişiyle ilgili herşeyi bildiğimiz yanılsamasını yaşadığımızda. Bu yanılsamanın etkisiyle onu yönetebileceğimize, istediklerimiz yaptırabileceğimize inandığımızda.
-İsteklerimize ulaşmak için duygularımızı hatta kendimizi yok sayarak harekete geçtiğimizde.
-En önemli duygumuzun aşk olduğunu sanıp aslında yaşadığımız bizi zorlayan ve iyi hissettiren diğer duyguları önemsemediğimizde.
-Kendimizi acımasızca yargıladığımızda; Karşımızdaki kişiyi yargılayarak dinlediğimizde.
-Kendimizi değerli görmemizin etiketlere bağlı olduğunda. (uzman, eş,anne..)
-Tek bir kişiyi yaşamımızın merkezine koyduğumuzda.
-Dünyanın bizim etrafımızda döndüğüne inanıp çevremizde olan her olayı kendimizle ilişkili sandığımızda.
-Karşımızdaki için birşey yapmayı koşula bağladığımızda.
-Hata yaptığımızı kabullenemediğimizde. Hatalarımız için hep bir neden bulduğumuz yada birini sorumlu tuttuğumuzda.
-Bunların farkında olduğumuzu söylememize ancak iç huzurumuz olmamasına, kendimizi iyi hissetmemize rağmen  çözüm arayışına girmediğimizde.
Yaşamımızdaki sorunların nasıl, ne şekilde olduğunu biliyorsak bunlarla nasıl baş edebileceğimizi de biliriz….
Uzm.Psk. Zehra Erol