Yeni Ne Var?

doğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
doğum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster


DOĞUMDAN SONRA DEPRASYON BELİRTİLERİ



Doğum sonrası depresyon nedir? Yaşanmasına neler neden olur?


Bebek sahibi olmak mutluluk veren bir olaydır, ancak annenin yaşamı stresli ve zor olabilir. Birçok kadın anne olduktan sonra hafif hüzün ve kaygı hisseder, ruh halinde değişiklikler görülür. Bu belirtiler normalde 7-10 gün içinde kendiliğinden düzelir. Az görülen, ancak daha ağır sorunlar doğum sonrası depresyon ve psikozdur. Doğumdan sonraki ilk 6 hafta içinde sinsice başlar ve birkaç ay içinde düzelir fakat 1-2 yıla kadar da sürebilir.
 

Nedenleri genellikle iki alt başlık altında toplanabilir.
  • Biyolojik nedenler: Gebelik döneminde yükselen östrojen ve progesteron düzeylerinin doğumla birlikte ani düşmesi depresyondan sorumlu tutulmuştur. Geç başlangıçlı doğum sonrası depresyonda tiroit bozuklukları rol oynayabilir. Ayrıca folat eksikliğinin de doğum sonrası depresyonda etkili olabileceği düşünülmüştür.
     
  • Psikososyal nedenler: Doğum yapan tüm kadınlarda hormonal değişiklikler olmasına rağmen psikiatrik bozuklukların ancak kadınların %10-15'inde gelişmesi sosyal stres, kişiler arası ilişkiler, sosyal destekle ilgili olduğunu göstermektedir. Hayatlarını kendilerinden çok dış faktörlerin yönettiğini düşünen anneler doğum sonrası depresyon açısından yüksek risk grubundadır. Psikanalitik kurama göre bağımsız kendiliğin kaybıdır ve anne sadece alıcı rolünü kaybetmiş, besleyici rolünü de üstlenmiştir. Gebeliğin bitmesi fetusla olan yakınlığın kaybı olarak hissedilmekte ve sevilen birinin kaybını hatırlatabilmektedir.
     
Bir kadının bunu yaşamasındaki nedenler hamilelik sırasında yaşadıklarına mı, yoksa bebek doğduktan sonra karşı karşıya kaldığı durumlara mı daha çok bağlıdır?
Her iki durum da etkili olmaktadır. Doğum sonrası depresyon için risk faktörleri şunlardır; Geçmişteki ruhsal sıkıntılar (depresyon, bunaltı, kaygılar), evlilikle ilgili sorunlar, ailede ruhsal hastalık öyküsü, evli olmama, istenmeyen gebelik, annelik rolü için hazırlıksız olma, ilk gebelik olması, doğum korkuları, sosyal desteğin olmayışıdır.
Doğumla birlikte değişen rol tanımları (çift olmaktan anne, baba olmaya geçiş) ve bebek bakımının getirdiği psikososyal stresler ruhsal sorunların ortaya çıkmasını tetikleyebilir. Gebelik süresince evlilik gerilimi ve doyumsuzluğu, istenmeyen hayat olayları ileri sürülmüş nedenlerdendir. Özellikle eşlerinden yeterli destek alamayan, evlilik ilişkilerinde sorunlu olan kadınlarda doğum sonrası depresif belirtilerinin ortaya çıkma riski yüksektir.
 

Doğum sonrası depresyon normal depresyondan ne açıdan farklılıklar gösterir?

İntihar düşüncesi doğum sonrası depresyonda çok daha azdır. Akşamları daha kötü olmaktadır. Süre daha kısadır (6-8 hafta), zihin karışıklığı daha fazladır.
 

Deprasyon Belirtileri nelerdir?

  • Şiddetli hüzün ya da boşluk duygusu; duygusal küntlük ya da duyarsızlık
  • Aşırı yorgunluk, enerji eksikliği gibi bedensel yakınmalar
  • Aie, arkadaş ya da keyif veren etkinliklerden uzak durma
  • Bebeklerini yeterince sevmedikleriyle ya da bebeğin beslenmesiyle, uykusuyla ilgili endişeler, bebeğe zarar verme korkusu
  • Konsantrasyon güçlüğü
  • Bellek zayıflığı
  • Psikomotor hareketlilikte artış, yerinde duramama
  • Endişe, sinirlilik, sıkıntı, bunaltı, kendiliğinden ağlamalar ve panik atak
  • İştahsızlık, kilo kaybı, uykusuzluk
  • Bebekle ilgilenmek istememe ve bebeği öldürmek istemeyle ilgili düşünceler
  • Mutlu olmaları gerekirken çökkün duygulara sahip oldukları için suçluluk duygusu, ilgi ve istek kaybı.
     

Genellikle hangi yaş grubundaki doğum yapan kadınlar yaşıyor?

Erken yaşta gebe kalan (bluğ çağının hemen sonrasında) kadınlarda risk %30 daha fazladır. Geçmişte depresyon öyküsü olan kadınlarda doğum sonrası depresyon riski %25'tir. Daha önceki gebeliğinde doğum sonrası depresyon yaşayan ve şimdi ise hüzün bulguları mevcut olan kadınlarda major depresyon gelişme riski %85'tir.
 

Depresyonun tedavisinde hangi yöntemler önerilir?

Doğum sonrası duygusal değişmelerin kesin nedeni bilinmemekle birlikte, bu durumun tedavisi mümkündür. Doğum hüznü durumu ortaya çıktığında, istirahat ederek, bebek uyuduğunda uyuyarak, aile bireyleri ya da arkadaşlarından yardım alarak, her gün düzenli duş alıp giyinerek, dışarı çıkıp yürüyüş yaparak ve rahatlamak isteği zamanlarda bir çocuk bakıcısını çağırarak rahatlayabilir.
Daha ağır depresif durum ortaya çıktığında mutlaka tıbbi değerlendirme yapılmalıdır. Depresyona neden olabilecek tıbbi durumları dışlamak için tıbbi muayene, tetkikler ve gerektiğinde antidepresan veya antipsikotik ilaç uygulaması yapılabilir. Bireysel terapi ya da grup terapisi, mümkün olduğunda anne ve babaya yönelik danışmanlık verilir.
 

Kimi zaman intiharla sonuçlanan doğum sonrası depresyon yaşayan kadınların eşlerine ve ailelerine ne gibi görevler düşmektedir?
İyi bir sosyal destek önemlidir. Antropolojik olarak bazı kültürlerde ilk 40 gün annenin dinlenmesi gerektiği zaman olarak öngörülmüştür. Dinlenme, sağlığına kavuşma, yeme ve uyuma dönemidir. Kadının ailesi yemeğini hazırlar, ev işlerini yapar ve bebeğe bakar. Böylece sosyal destek, eğitim, bebek bakma, sosyal algılama (annelik durumu) sağlanır. Bu dönemde annenin çevresindeki sevdikleri tarafından desteklenmesi gerekiyor. Elbette ilk destekleyecek kişi babadır. Bebek bakımında annenin güvendiği anneanne ya da teyzeler de bu hüznün geçişinde yardımcı olacak kişilerdir.
 

Hamilelik sırasında bir kadının bu duruma maruz kalmaması için kadın doğum uzmanına ne gibi görevler düşüyor?
İlk gebelik vizitinde mutlaka detaylı bir öykü alması ve geçirilmiş psikiatrik bozuklukları ve ailede psikiatrik hastalık öyküsünü sorgulamak gerekir. Bu tip öyküleri olan hastalarda bu konuda dikkatli davranması gerekir. Annenin tüm soruları, gebelikle ilgili endişeleri değerlendirilip, gerekli cevapların verilmesi önemlidir. Gebelik boyunca anneye özellikle baba tarafından sosyal destek sağlanması önerilir. Gebelik takiplerinde ve yapılacak tetkiklerde anneye destek olması önerilir. Doğum eyleminin uzun ve zor olmaması için gereken her türlü önlemi doktorun alması önemlidir.
 

Hamileliğin başlangıcından itibaren önlem olarak psikiyatrist ya da psikolog desteği almak gerekir mi?
Gebelik öncesinde herhangi bir psikiyatrik hastalığı olan ya da daha önceki doğumu sonrasında depresyon geçirmiş olan hastalara bu desteği önermek gerekir.
 

Doğum psikozu ile lohusa sendromu arasındaki farklılıklar nelerdir?
Lohusa sendromu (annelik hüznü) doğum sonrası birkaç gün içinde başlayıp 7-10 gün içinde düzelir. Bunaltı, sıkıntı, sinirlilik, ağlama, çabuk sinirlenme, unutkanlık ve dikkat dağınıklığı gözlenir. Lohusa sendromu kendiliğinden düzelir ve tedaviye genellikle gerek kalmaz. Doğum sonrası psikozu, doğum sonrası depresyonunun daha ağır bir şeklidir. Semptomları, hezeyanlar (yanlış düşünceler), halüsinasyonlar (ses duyma ya da gerçek olmayan bir şeyler görme), bebeğe zarar verme düşünceleri ve ağır depresif belirtilerdir. Mutlaka bu gurup hastanın bir uzman tarafından değerlendirilmesi ve tıbbi yardım alması gerekir.
 

Anne adaylarına bu konuda önerileriniz neler olabilir?
Gebeliğin normal fizyolojik bir olay olduğunu akıllarından çıkarmamaları gereklidir. Yeni bir bebekle baş başa kalmak, ona bakmak yeni doğum yapmış anneleri tedirgin eder. Aylardır beklediği bebek yanı başındadır ama başka bir varlıktır; küçücük, konuşamamakta, istediğini anlatamamakta ve ağlamaktadır. Onu emzirmek, temizlemek, altını açmak, gazını çıkarmak gibi işler sizi beklemektedir. Bambaşka bir sayfa açılmıştır. Anneliğin ilk adımlarını atmakta, onunla yaşamayı öğrenmekte, siz onu o sizi tanımaya çalışmakta ve birbirinize alışma dönemindesiniz. Bu zor dönemde mutlaka eş ve aile desteği almakta fayda var. Ayrıca bu dönemi daha rahat atlatmak için bir doğum öncesi eğitim grubuna katılmak, gerekli dökümanları okumak faydalı olacaktır. Ayrıca onları tedirgin eden, kaygılandıran her türlü fizyolojik ve psikolojik değişiklikleri doktorları ile paylaşmaları ve kafalarında büyütmemeleri gerekir.

Doğum Sonrası İyileşme Süreci


Doğum, normal, psikolojik bir süreçtir. Ancak doğumu takip eden günler ve haftalar bir iyileşme dönemi olarak değerlendirilir. 
Doğum, normal, psikolojik bir süreçtir. Ancak doğumu takip eden günler ve haftalar bir iyileşme dönemi olarak değerlendirilir. Doğumdan sonra bedeninizin hamilelik öncesi haline dönmesi, yani iyileşmesi, bir yıl bile sürebilir. Normal doğum ile sezaryen doğumun iyileşme süreleri farklı olsa da genel iyileşme süreci ana hatlarıyla aynıdır. Doğum sonrası iyileşmeyi etkileyen pek çok faktör vardır; genel sağlık durumunuz, beslenme alışkanlığınız, stres ve yorgunluk düzeyiniz bunlardan bazılarıdır.
Doğum Sonrası İyileşme Süreci

Rahim Kasılmaları ve Küçülme

Bebek doğduktan sonra plasenta rahimden ayrılır ve dışarı atılır. Önceden plasentanın yapışmış olduğu bu bölge sanki açık bir yara gibidir ve iyileşmesi gerekir. Vücudunuzun bunu derhal algılar ve işe koyulur. Doğumdan hemen birkaç dakika sonra rahminiz, açık kan damarlarını kapatmak için kasılmaya ve daralmaya başlar. Rahimdeki bu kasılmalara "Doğum sonrası ağrıları" da denir. İlk günlerde çok şiddetli kramplar şeklinde hissedilebilir ancak zamanla azalacaktır. Benzer kasılmaları bebeğinizi emzirirken de hissedebilirsiniz. Bunun sebebi göğüs ucunun uyarılmasının rahmin kasılmasını tetiklemesidir. Eğer kramplar çok rahatsızlık verici olursa ağrı kesici kullanabilirsiniz. Ancak ağrı kesiciler doktor denetiminde alınmalıdır.
Doğumun hemen ardından rahminizin göbek deliği hizasına kadar gelmiş olduğunu hissedebilirsiniz.
Doğum sonrası ağrıları sırasında karın bölgenize doğru genişlemiş olan rahminiz küçülecektir. Zamanla karın duvarından aşağıya, leğen kemiği bölgesine doğru inecektir. Buna küçülme denir ve doğum sonrası iyileşme olduğunun bir göstergesidir. Siz hastanedeyken hemşire düzenli olarak rahminizi kontrol edecek ve daralma olup olmadığına bakacaktır. Eğer gerektiği gibi daralma olmuyorsa, karın bölgesine masaj yaparak bunu hızlandırabilir.

Löşi

Plasentanın ayrıldığı bölgenin tamamen iyileşmesi 10 gün kadar sürebilir. Bu dönemde kanlı bir akıntı olur. Buna Löşi denir. Löşi doğumdan sonraki bir iki gün açık kırmızı renkte olur ve adet kanamasına benzer. Daha sonra miktarı azalır ve rengi önce koyu kahveye sonrada pembeye dönmeye başlar. 10 günün sonunda beyazımsı bir renk alır. Bunu gördüğünüzde plasenta bölgesinin tamamen iyileştiğini bilin. Bu süreç emzirmeye bağlı olarak daha da hızlanabilir. Çünkü bebeğinizin göğüs ucunu uyarması rahmin kasılmasını ve küçülmeyi hızlandırıcı etki yapar. Löşi akıntısı bitinceye kadar cinsel birliktelikten kaçının ve anüs ile vulva arasında kalan bölgenin hijyenik kalmasına özen gösterin. Aksi takdirde vajina mikrop kapabilir.

Gözlerde ve Deride Kızarıklık

Doğum ve travay uzun ve zor geçerse vücudunuzda bir kısım izler bırakmış olabilir. Örneğin bazı kadınlarda gözlerde kırmızılık ya da siyahlaşma, yanak, yüz ya da üst göğüs bölgesinde kırmızılıklar görülebilir. Bunlar genellikle doğum sırasında nefesi tutup ıkınma sebebiyle oluşan kızarıklıklardır. Ikınmanın daha yumuşak olduğu doğumlarda görülmeyebilirler. Bu kızarıklıklar birkaç gün içinde kaybolur.

Kesiklerin İyileşmesi

Doğum ister normal olsun ister sezaryen, iyileşmesi gereken bir kesik mutlaka vardır. Vajinal doğum sırasında epizyotomi yapılabilir. Bebeğin kafasını çıkarmadan önce vajinal genişliği arttırmak için atılan ufak bir kesik doğumdan hemen sonra doktor tarafından dikilir. Her dikişte olduğu gibi epizyotomi dikişinin iyileşmesi de birkaç hafta alır. Dikişler vücut tarafından eritilir ancak yara doğumdan sonra bir hafta kadar bir süre acıyabilir. Eğer yara aşağıda anlatıldığı gibi temiz tutulmazsa enfeksiyon oluşabilir.
Eğer sezaryen doğum yapılmışsa karın bölgesindeki kesiğin iyileşmesi daha da uzun sürecektir. Sezaryen planlı değil de, doğumun uzaması ve sezaryene ihtiyaç duyulması nedeniyle yapılmışsa hem doğum hem de sezaryen yaralarının iyileşmesi gerekir. Vajinal doğum ile ilgili anlatılmış olan rahmin kasılması ve küçülme süreci burada da olacaktır. Buna ilaveten bir de ameliyat yarasının iyileşmesi gerekecektir ki, bu süre daha uzundur ve 4-6 hafta sürebilir.
Sezaryen yarası anestezinin etkisi geçtikten sonra can yakıcı olabilir. Ağrı kesici kullanılabilir. Özellikle ilk başlarda doktorunuz size güçlü, anestetik özelliği olan ağrı kesiciler verirse bu baş dönmesi ve uyku hali yapabilir. Atılan dikişler vücut tarafından eritilen tipte değilse doğumdan 5 gün kadar sonra dikişleri aldırmak gerekir. Bazı doktorlar dikiş ipi yerine yarayı kapatmak için metal teller kullanabilir. Bu tellerin de doğumdan birkaç gün sonra aldırılması gerekir. Ayrıca yara iyileştikçe metal teller sanki cildinizi geriyormuş gibi bir his verebilir. Bir diğer önemli nokta da su tüketimidir. Ameliyat için idrar kesenize kateter bağlanır ve ameliyattan sonra çıkartılır. Burada bir enfeksiyon oluşmaması için operasyonun ardından bol bol su içip idrara çıkmak gerekir.

Kan Dolaşımının Hızlandırılması

Doğumun ardından, kan dolaşımını hızlandırmak için doktorunuz sizden ayaklarınızı ve ayak parmaklarınızı hareket ettirmenizi, yatağın kenarına ya da sandalyeye oturmanızı ve doğumun ertesi günü de kalkıp yürümenizi isteyecektir. Pıhtılaşmayı önlemek için naylon çorap giymenizi de isteyebilir. Doğum sezaryen olduğunda iyileşme daha uzun süreceğinden hastanede de daha uzun süre kalabilirsiniz: 3-5 gün kadar.

Evde Bakım Önerileri

Doğumun ardından hastaneden eve döndükten sonra artık iyileşmenizi hızlandırmak sizin elinizde. İşte size birkaç öneri:
Eğer doğum sonrası rahim ağrılarınız çok şiddetliyse yavaş nefes almayı ve masaj yapmayı deneyin. Bunlar da işe yaramazsa doktorunuzun tavsiye ettiği ağrı kesicilerden alın. Unutmayın bu ağrılar iyileşme olduğunun göstergesi.
Epizyotomi kesiğinin enfeksiyon kapmaması için pedinizi 4 ya da 6 saatte bir değiştirin. Pedi değiştirirken her zaman önden arkaya doğru hareket ettirin. Ters yönde bir hareket, rektumdaki bakterilerin vajinanıza ulaşmasına sebep olabilir. Küçük veya büyük tuvaletin ardından bacak arasını ılık su ile yıkayın ve sargı bezi ile kurulayın. Bu işlemi de önden arkaya doğru yapmayı unutmayın. Kesiğin iyileşmesi için ılık suda oturabilir ya da ılık kompres yapabilirsiniz. Leğen kemiği bölgesini hareket ettiren egzersizler de bu bölgedeki kan dolaşımını arttırır ve iyileşmeyi hızlandırır.
Sezeryan yaranıza hastanede gösterildiği gibi pansuman yapın, kıyafetlerinizin kuru ve temiz olmasına dikkat edin.
Sağlıklı beslenmek iyileşmeyi hızlandırır. Bol bol sıvı, protein ve vitamin alın.
Löşi bitinceye ve epizyotomi yarası iyileşinceye kadar cinsel ilişkiye girmeyin. İlk dönemlerde yorgunluk sebebiyle biraz his kaybı olabilir. Ancak partnerinizin kendisini artık sevilmiyormuş gibi hissetmemesi için ona ilgi gösterin.
Dinlenin! Doğum sonrası iyileşmenin en birinci şartı budur. Kendinizi iyi hissetseniz dahi yorulmayın. Sadece bebeğinizin bakımı ile ilgilenin. Ev işleri, temizlik, yemek gibi işleri bırakın başkası yapsın. Bunların nasıl yapılacağını önceden planlamış olmanız faydalı olacaktır.
Bebeğiniz uyuduğunda siz de uyuyun. İlerleyen zamanlarda uykusuz geceler geçireceğinizi unutmayın ve elinizde fırsat varken bol bol dinlenin. Gün içinde kısa kestirmeler şeklinde de olsa bebeğiniz her uyuduğunda siz de uyuyun. Gerekiyorsa telefonu fişten çekin ama mutlaka uykunuzu alın.

Doktorunuzu Aramanız Gereken Durumlar

Aşağıdaki durumlardan biri gerçekleşiyorsa ya iyileşme sürecinizde bir sorun var demektir ya da bir enfeksiyon gelişimi söz konusudur. Doktorunuzu aramanız gereken bu durumlar:
Bir günden uzun süren 38 derece veya üzeri ateş.
Doğumdan dört gün sonra hâla açık kırmızı ya da çok kanlı Löşi akıntısı veya Löşide çok büyük kan pıhtıları olması.
Löşi de ağır koku olması durumunda. Normal Löşi akıntısı menstruasyon kanaması gibi kokar.
Doğum ve travaydan birkaç gün sonra dahi alt karın bölgesinde ağrı olması durumunda.
Epizyotomi ya da sezaryen yarasının olduğu bölgede enfeksiyon belirtileri (kızarıklık, yanma, şişme, akıntı) olması durumunda.
Yukarıda anlatılan konulara dikkat etmeniz halinde ne kadar kısa sürede "normal"e döndüğünüze siz bile inanamayacaksınız. Doğumun ardından zorlu birkaç gün geçirebilirsiniz, ama unutmayın ki, doğum bir hastalık değil, doğal bir süreçtir. Ve bebeğinizin getireceği neşe ve mutluluk tüm zorlukları unutturacaktır.

Sürtünerek Cinsel İlişki Nedir? Hamile Kalınır mı ?

Sürtünerek Cinsel İlişki Nedir? Hamile Kalınır mı ?

Sürtünerek ilişki bakire bayanların tercih ettiği bir ilişkidir.Özellikle öğrenci ve genç yaşta çiftler bu yolla cinselliği yaşamaktadırlar.
Sürtünerek ilişide, tam bir cinsel temas olmayıp vajinaya da boşalma olmamaktadır. 
Kimi çiftler çıplak kimileri de üzerlerinde giysi veya çamaşır varken bu tür cinsel yakınlaşma kurmaktadırlar. 
Sürtünerek ilişki yaşayan bayanların hemen hepsi bakire ve genç yaşta olduğu için olası bir hamilelik ihtimalinden de son derece korkmaktadırlar.
Sürtünerek ilişki ile hamile kalma riski yok denecek kadar azdır. 
Vajinaya penis girmemekte ve boşalma da vajina dışına olmaktadır.Çok nadir olarak meninin vajina ağzından içeri girme ihtimali vardır.
Vajinaya meni bulaşma durumu veya  benzeri şüpheli bir durum ve beraberinde de en az 1 hafta beklenen adet tarihinde gecikme var ise, tedbiren de olsa gebelik testi yapılması yararlı olacaktır.

Beta HCG Nedir ?  Gebelik Haftasına Göre Beta HCG Değerleri

Beta HCG Nedir ?  Gebelik Haftasına Göre Beta HCG Değerleri

Gebelik şüphesiyle kanda Beta HCG testi yaptıran,ve gebe olup olmadığını merak eden ve tahlil sonucunun yorumlanmasını isteyen kullanıcılarımızın başvuruları arttı. Bu konuda herkesin anlayacağı dilde Beta HCG testi yorumlanmasına dair bir kılavuz hazırladık.
Dilerseniz konunun altına Beta HCG testi ile sorunuzu da yazabilirsiniz. Beta HCG Testi ile ilgili merak ettikleriniz, hangi durumlarda yükselebileceği, gebeliğin haftası ve yumurtlamayı takip eden ilk 20 gün içinde gebelik oluşması halindeki değerleri aşağıdaki yazımızda bulabilirsiniz.
Beta HCG testi, gebelik tayininde kullanılan, güvenilir ve hızlı sonuç veren bir hormon testidir. Gebeliğin olduğu durumlarda, döllenme sonrası 8. günden sonra Beta HCG hormonu kanda hızla yükselmeye başlar. 
Gebelik oluştuğunda yükselmeye başlayan Beta HCG seviyeleri ikiye katlanmaktadır. Ancak gebeliğin ilerlemesiyle birlikte Beta HCG hormonu düzeyindeki bu hızlı yükseliş,hız kesmekte ve yavaşlamaktadır. 
Normal gebeliklerde Beta  HCG değeri gebelik haftası hakkında fikir vermektedir.
Aşağıda son adet tarihinden sonra gebeliğin haftasına göre Beta HCG değerleri hakkında bilgiler verilmiştir.Asla göz ardı edilmemesi gereken bir nokta vardır ki gebeliğin kesin haftasını söylemek için, jinekolojik ultrason ehil ellerce yapıldığında çok daha güvenilirdir.
Beta HCG testi gebelik durumunda bebeğin sağlığını değerlendirmek için de bir kriter değildir.Gebelikte bebeğin kaybedildiği yani bebeğin ölü olduğu durumlarda da annenin plasentasından düşük miktarda da olsa HCG hormonu salgılanmaya devam edebilmektedir.
Bu konuda da ultrason kesin tanı koydurucudur.
Gebelik şüphesi olan bir anne adayında 10 mIU/ml (miliinternasyonel unite/ml) ve üstü Beta HCG saptandığında gebelik ihtimalinden söz edebiliriz.
Gebe olmayan bayanlarda da 10 mIU/ml ye kadar Beta HCG hormonu bulunabilmektedir.Bunun nedeni ise hipofiz bezinde LH üreten hücrelerce, Beta HCG hormonu salınabilmesidir.Bu nedenle gebe olmayan bir kadının kanında da 5-10 IU/mL düzeyine kadar Beta hCG bulunabilmektedir.Bu tür bir Beta HCG sonucu ile karşilaşıldığıında gebelik şüphesine kuşku ile yaklaşılmalıdır.

Beta HCG Testi Normalin Üstü Olan Değerler ve Muhtemel Gebelik Haftalıkları
(Bu değerler bu konuda fikir vermektedir,en doğru gebelik haftası ise jinekolojik ultrason muayenesi ile saptanmaktadır)

Son Adet Tarihi(SAT) esas alınarak tahmini gebelik haftası ve Beta HCG değerleri: 

    Gebelik Haftası                Beta HCG Değeri                               

    3 hafta                                 10 - 50 
    4 hafta                                 5 - 425
    5 hafta                                 20 - 7300 
    6 hafta                                 1,080 - 56,000 
    7 -12 hafta                           7,650 - 290,000 
    13-16 hafta                          13,300 - 250,000
    17-24 hafta                          4,000 - 165,000

Beta HCG sonucu değerlendirmesinde bir diğer kriter ise yumurtlamadan sonra geçen süre gün, en düşük,en yüksek ve ortalama Beta HCG değerleridir.
Gebeliğin ilk tanısında yumurtlamadan sonraki ilk 20 gün içinde,gebelik nedeniyle çıkan Beta HCG Değerleri:

 En Düşük Beta HCG,    En Yüksek Beta HCG,    Ortalama Beta HCG
12.gün:   17                                  119                                48 
13.gün    17                                  147                                59 
14.gün    33                                  223                                95 
15.gün    17                                  429                               132 
16.gün    70                                  758                               292 
17.gün   111                                 514                               303
18.gün   135                                 1690                             464
19.gün   324                                 4310                            1061
20.gün   185                                3279                             1287 

Hamilemiyim? Hamilelik Belirtileri Nelerdir ? 



Acaba hamilemiyim? yoksa hamile değilmiyim? hamile olup olmadığımı nasıl anlarım gibi soruların cevaplarını bir takım belirtiler ve uygulanabilir testlerden yola çıkarak öğrenmek mümkün.

Sizlere bu konuda hamileliğe işaret eden bariz bir takım belirtiler ile birlikte kesin cevapları alacağınız testlerden bahsedip hamilemiyim? sorusu konusunda bilgilenmenizi sağlamaya çalışacağız.

Hamilemiyim? Hamilelik Nasıl Anlaşılır ?


Hamilelik Belirtileri



• Beklenen adetin başlamaması (Amenore)
• Görülen adetin niteliklerinin normalden farklı olması (miktarın, adet görme zamanının, beraberinde oluşan belirtilerin, öncesinde oluşan belirtilerin farklı olması)
• Memelerde dolgunluk, hassasiyet, meme ucunda koyulaşma, meme başında karıncalanma hissi
• Karnın alt kısmında dolgunluk, şişkinlik ve bazen hassasiyet
• Bulantı ve bazen kusma
• Yorgunluk, uykuya eğilim, baş dönmesi
• Sık idrara çıkma
• Vajina salgılarının artması

Yukarıda yer alan belirtiler hamilemiyim? sorusunda gebeliğin ilk habercisi olarak görülür ancak tek başlarına kesin bir gebeliğin varlığını göstermezler. Hamile olup olmadığınızın kesin tanısı için gebelik testi yapılmalı ve ultrasonda gebelik gözlenmelidir.
Kesin olarak hamile olup olmadığınızın cevabını nasıl alabilirsiniz?


Gebelik testleri


Gebelik rahimde (dış gebelik durumunda tüplerde ya da karın boşluğu gibi bir yerde) yerleştiği andan itibaren trofoblast hücreleri tarafından HCG (Human chorionic gonadotropin) adı verilen bir hormon salgılanmaya başlanır. Normalde kanda ve idrarda eser miktarda bulunan bu hormonun arttığının çeşitli testlerle gösterilmesi (HCG salgılayan tümörlerin olduğu çok ender durumlar hariç) vücutta bir gebelik olduğunun kesin kanıtıdır.

Kandaki ve idrardaki HCG seviyesinin bu hormona yapısal olarak çok benzeyen luteinizan hormon (LH) adlı yumurtlamadan sorumlu hormon ile karışmasını önlemek için HCG hormonunun beta fraksiyonu yani ß-HCG ölçümü yapılır.


İdrar testleri


Kanda ß-HCG belli bir eşik seviyesine ulaştığında idrara çıkmaya başlar ve gebeliğin ilerlemesiyle idrardaki seviye artar. İdrarla yapılan gebelik testlerinin esası bu ß-HCG’nin varlığının ya da yokluğunun saptanmasına dayanır. Çeşitli testlerin hassasiyeti arasındaki farklılıklar idrardaki seviyeyi tanıyıp tanıyamamalarına bağlıdır.

Eczanelerde ya da evlerde hazır test kitleri yardımıyla uygulanan idrarda gebelik testlerinin güvenilirliği üretici firma tarafından her ne kadar %99 olarak belirtilse de yapılan çalışmalar özellikle adet gecikmesinin 10 günden daha az olduğu durumlarda hata oranının %50′lerde olabileceğini göstermektedir (Hata genellikle testin hassasiyetinin düşük olması nedeniyle var olan bir gebeliği saptayamaması şeklinde olmaktadır. Ancak tam tersi de mümkündür).
Laboratuarda uygulanan idrarda gebelik testleri ise adet gecikmesinin beşinci gününden itibaren güvenilir sonuç verebilmektedir. Bu testler daha düşük hormon seviyelerini tanıyabilen ve bu yüzden de hazır test kitlerine göre daha hassas olan testlerdir.


Kan testi (beta HCG)


İdrar testleri ß-HCG’nin varlığını ya da yokluğunu saptayabilirken kan testleri ß-HCG’nin kandaki seviyesini saptarlar. Böylece hormon salgısının başladığı en erken dönemlerde, henüz adet gecikmesi bile olmadan kanda ß-HCG seviyesi saptanarak gebeliğin tanısı konabilir, ya da gebelik oluşmadığı yönünde kesin karar verilebilir.
Ultrasonla gebelik tanısı

Adet gecikmesi bir haftayı geçtiğinde gebelik testi yapılmaksızın vajinal ultrasonla gebelik tanısı konabilir. Abdominal (karından bakılan) ultrasonla ise adet gecikmesi en az 10 gün olmalıdır


TÜP BEBEKTE PSİKOLOJİ

Çocuk sahibi olamayan çiftler ciddi ruhi sıkıntılar yaşamaktadır. Kişiler kendini toplumdan soyutlanmış hissetmekte, çevre, aile ve arkadaş baskısından bunalabilmektedirler. Televizyondaki çocuk reklâmlarına veya komşusunun çocuğunun doğmasına bile büyük bir üzüntü ve stresle yaklaşan çiftler vardır. Yine çocuk sahibi olamama çiftler arasında tartışmalara, kırgınlıklara, kavgalara yol açabilir. Cinsel hayat çok mekanik bir hale gelerek azalabilir. Çiftler birbirlerinden cinsel olarak da soğuyabilirler. Yetersizlik hissi, başarısızlık hissi, tatminsizlik ileri derecede rastlanabilir, depresyon ve sıkıntı halleri artar. Dolayısıyla her tüp bebek merkezinde bir psikolojik danışman bulunmalıdır ve bu tarz çiftler oradan psikolojik danışma alarak tüp bebek sürecine kendilerini daha rahat hazırlamalıdırlar ve başarısızlık durumunda da bunu dünyanın sonu gibi görmeyip tekrar yola devam edebilmelidirler.




BEBEK SAHİBİ OLMAK İÇİN ALTERNATİF TIPTAN FAYDALANILIR MI ?



Soğan suyundan akupunktura, vitamin tedavilerinden bitkisel tedavilere kadar bir sürü tıp dışı tedavi örneklerini her gün okuyoruz, duyuyoruz. Şu bilinmelidir ki bütün bu tedavi yöntemlerinin amacı kişinin moralini düzeltmek, başarılı olacağı inancını pekiştirmekten ibarettir. Bunun dışında bilimsel olarak ispatlanmış bir faydaları yoktur ve hatta bu yüzden tüp bebek tedavilerinin geciktirilmesi kişilere daha zararlı olacaktır. Lütfen tüm okuyucularımız doktorlarıyla konuşarak pozitif bilimin nimetlerinden faydalanmalı ve tıp dışı tedavilere çok rağbet etmemelidirler.


BİR HASTA TÜP BEBEK YAPTIRMAYA KARAR VERİRSE HANGİ MERKEZE GİTMELİDİR VE MERKEZİ NASIL SEÇMELİDİR ?



 En zor sorulardan bir tanesidir. Çift belki de hiç beklemediği bir şekilde başına gelen tüp bebek tedavisinden dolayı zaten üzüntülü ve hatta şoktadır. Merkez seçimi konusunda çok fazla yoğunlaşamayabilir. Çevreden duyduğu, kendi arkadaşının gittiği bazı merkezlere rahatlıkla gitmek isterler. Ben çiftlere gidecekleri merkezin başarı oranlarını incelemelerini o merkezin kaç yıldır bunu yaptığını görmelerini, ekibin ve ekibin başındaki liderin bu konudaki tanınılırlığı ve özellikle oraya gelen hastaların memnuniyeti ve başarıları gibi öğelere dikkat etmelerini öneririm. Türkiye' de şu anda 107 tane tüp bebek merkezi mevcuttur ve Avrupa standartlarında tedavi verip de o standartta gebelik elde eden az sayıdaki merkeze seçici olarak başvurmalarını tavsiye ederim. Çünkü tüp bebekte başarısızlık çok yıkıcı olabilmektedir, hem madden hem manen çiftler çok yıpranabilmektedir.


Tüp Bebek Hakkında Tüm Bilmeniz Gerekenler

Tüp Bebek Hakkında Tüm Bilmeniz Gerekenler


1-     Bebek sahibi olmak isteyen çiftler ne yapmalı ?


Bebek sahibi olmak isteyen çiftlerin niyetlenmeden önce bir kadın-doğum uzmanına başvurmaları gerekmektedir. Bu muayenede gebe kalmanın en uygun olduğu günler saptanır. Gebelik öncesi bebek ve anneyi ilgilendiren bir takım tahliller yapılır. Bu tahliller sonrasında, değişik hastalıklara karşı aşılar gerekebilir. Bazı hastalıklar bulunup, bununla ilgili ilk tedaviler yapılabilir. Örneğin şeker hastalığı gibi.
Bundan sonra bizler bu çiftlere altı aylık bir zaman vermekte ve bu süre içinde kendi kendilerine gebe kalamamaları durumunda da bize başvurmalarını istemekteyiz. Bize başvurduklarında ilk olarak sperm sayımı yapılır ve anne adayının hormonal durumuna bakılır. Sonra kendisine yumurtlama takibi yapılarak yumurtlayıp yumurtlamadığı anlaşılır. Bunun sonunda yumurtlama varsa da yoksa da yumurtlamayı arttırıcı ilaçlarla 3 ile 6 aya kadarlık bir tedaviye alınır.
Bunların sonunda gebelik oluşmazsa rahim röntgeni çekilir ve kanallar açıksa aşılama tedavilerine geçilebilir. Bu da olmazsa çift tüp bebeğe kadar gidebilir.

 2- Günümüzde tüp bebek için uygulanan sistem nedir ?


Çiftler karı-koca olarak bize başvururlar. Resmi nikâh gereklidir. Özel Jinemed Tüp Bebek Merkezimizde yeniden erkeğin sperm testi yapılır. Çünkü bizler dışarıda yapılan sperm sayımlarından çok daha farklı sonuçlar elde edebilmekteyiz. Kadının rahim röntgeni yoksa çekilir, hormonlarına bakılarak menopozal bir durumun olmadığı anlaşıldıktan sonra da tedaviye geçilir.
Tedavide uzun protokol ve kısa protokol denilen yöntemler vardır. Değişik ilaçlarla kadının yumurtalıkları uyarılır ve birden çok yumurta üretilmesi sağlanır.

 3-Tüp Hangi aşamalar var ?


Gelen çiftlerin önce bir inceleme ve değerlendirme aşaması vardır. Burada belirttiğimiz gibi sperm sayımı, kadının rahimi durumu, yoksa kanallarının durumu röntgenle anlaşılır, hormonal durumuna bakılır, değişik alerji testleri, pıhtılaşma testleri yapılarak gebe kalıp kalmayacağı konusunda bilgi elde edilebilir.
Bundan sonra tedavi aşamasına geçmekteyiz. Bu aşamada anne adayı yaklaşık bir ay kadar değişik iğnelerle uyarılarak ve yumurtalıkları ultrasonla takip edilerek yumurta gelişimi sağlanır. Yumurtalar belli bir gelişmeye ulaştıkları zaman da onu olgunlaştıran ve çatlatan bir iğne yapılır ve 36 saat sonra anestezi altında yumurtalar toplanır.
Toplanan yumurtalar 5-6 saat içinde spermlerle biraraya getirilir veya sperm tek tek her bir yumurtanın içine enjekte edilir (mikroenjeksiyon).
Bu enjekte edilen yumurtalar inkübatör denilen fırınlarda 37º’de bekletilir ve genellikle üç gün içinde bu döllenmiş yumurtalar 8 hücreye kadar bölünür ve bu 8 hücreye bölünmüş embryolar anne rahmine embryo transferi denilen bir işlemle anestizisiz olarak ince bir plastik kanül yardımıyla enjekte edilir. Bundan 13 gün sonra gebelik testi bakılır. Gebe kalan anneler gebeliğin ilk üç ayına kadar yakın kontrolde tutularak çocuğun düşmesi engellenmeye çalışılır. Bunun için bir takım iğneler ve haplar verilir.

 4- Bir çift ne kadar süre sonra doktorun yolunu tutmalı ?


Bir karı-koca evlenip korunmaksızın ilişkide bulundukları zaman genellikle 6 ay içinde %80-85 oranında gebe kalırlar 6 ayı geçen çiftlerin doktora başvurmaları uygundur. Burada en büyük sorun anne yaşıdır. 40 yaşından sonra annelerin gebe kalma şansı ciddi olarak azalmaktadır. Onun için bu yaş civarındaki kadınlara doğal yöntemlerle gebelik denemesini bazen 3 ayla sınırla tutmaktayız.

5- Başarısız olunursa spesifik uygulamalar yapılıyor mu?


Mikroenjeksiyon-tüp bebek yöntemi günümüzde çok ilerlemiştir. Örneğin embryo transferi öncesi embryoların zar kalınlıkları ölçülür ve kalın olanlara lazerle inceltme işlemi yapılabilir. Buna yardımcı yuvalama diyoruz. Yine müteakip defalar denenmesine rağmen gebe kalamayan anne adaylarında yapay rahim dediğimiz işlemi uyguluyoruz. Yani annenin rahim zarından örnek alınıp, dışarıda kültürle çoğaltıldıktan sonra embryolar onunla birlikte rahime verilerek daha uyumlu şartlarda embryonun tutması sağlanmaktadır. Buna ek olarak beşinci güne kadar bekleterek blastosist transferi yapılmaktadır ki bunda da en güçlü embryolar seçilebilmektedir.
Embryolar anneye verilmeden önce yani 8 hücre safhasındayken bir tek hücre alınıp onun  da kromozomuna bakılarak kromozom bozukluğu olmadığı anlaşılanlar anneye geri verilebilir. Buna PGD işlemi diyoruz ki özellikle 40 yaş üzeri anne adaylarında veya değişik denemelere rağmen gebe kalamamış tüp bebek hastalarında faydalı bir yöntemdir.
Bazı anne adayları tüp bebek esnasında kullanılan ilaçlara şiddetli tepkiler vermekte, yumurtalıkları büyümekte, karında su toplanmaktadır. Ciddi sağlık sorunları yaratabilen bu duruma aşırı uyarılma (hiperstümulasyon) diyoruz.
Özel Jinemed Tüp Bebek Merkezimizde kişilere ilaçsız tüp bebek diye adlandırdığımız IVM (invitromaturasyon) uyguluyoruz. Bu uygulamada yumurtalıklardaki yumurtalar ilaçsız olarak toplanır ve dışarıdaki bir ortamda olgunlaştırılır, spermle enjekte edilir ve oluşan embryolar anneye verilir. Türkiye’deki bu konudaki ilk başarı ve ilk doğumu Jinemed olarak biz bundan 5 yıl önce gerçekleştirdik ve bu sistem giderek taraftar toplamaktadır.

6- Tüp bebek uygulamasında kadının mı yoksa erkeğin mi işi daha zor 


Maalesef pek çok konuda olduğu gibi bu konuda da kadının işi daha zordur. Çünkü erkek her seferinde milyonlarca sperm üretebilmekte ama kadının yumurta üretimi ayda birle sınırlı kalmaktadır. Bunun için şans artsın diye kadının yumurta sayısını arttırıcı işlemler uyguluyoruz. Yani kadın bir ay kadar değişik iğneler vurulmakta, sık sık kontrole gelmekte, iğnelerin etkisiyle bazen rahatsız olmaktadır. İşlemler kadına uygulandığı için anesteziyi o almakta, embryo transferi ona yapılmakta ve transferden sonra gebelik testine kadar ki sürede yine kalçadan çocuk düşmesin diye değişik iğneler yapılmaktadır.

7-      Tüp bebek uygulamasında nelere dikkat edilmeli ?


Tüp bebek herkese uygulanmamalıdır. Son yıllarda çok merkez açıldığı için tüp bebek gereken çiftlere değil gerekmeyen çiftlere de uygulanmaktadır. Hastaların seçtikleri ekibin tecrübesini, başarı oranlarını, hekimlerin yetiştiği yerleri incelemeleri gereklidir. Tüp bebek bir ekip işidir ve mutlaka bir ekibin bu işi yaptığından emin olunmalıdır. Merkezin görüntüsü, temizliği, hastalara olan ilgisi, yakınlığı da önemlidir. Bu merkezlerde mutlaka psikolojik destek için psikolog bulundurmalı, erkek hastalar için deneyimli bir ürolog mevcut olmalıdır.
Tüp bebek pahalı bir işlemdir ve onun için ne kadara mal olacağı hekim  ve hemşireler detaylı olarak konuşmalıdır. Son zamanlarda değişik devlet kurumları da tüp bebeğe katkıda bulunmaya başlamışlardır.

TÜP BEBEK HAKKINDA TÜM MERAK ETTİKLERİNİZ


TÜP BEBEK HAKKINDA TÜM MERAK ETTİKLERİNİZ

Annenin yumurtalığında her ay üreyen tek bir yumurtanın yerine ona birtakım ilaçlar vererek bir sürü yumurta üretilir.
Tabiatta normal olarak çatlayıp yumurtalığı terk eden yumurta yerine yine anneye bir yumurtlatıcı ( yumurta çatlatıcı ) ilaç verilir.
Bu ilaçtan sonra yumurtaların çatlayıp ta karın boşluğuna veya yumurtalık kanalına gidip kaybolmasına engel olmak için 35 saat sonra  ( ki yumurta yaklaşık 38 saatten sonra yumurtlayıp kaybolmaktadır ) ameliyathanede hafif bir anestezi altında vajinal yoldan ultrason eşliğindeki bir iğneyle yumurtalığa girilir.
Yumurta etrafındaki su dolu keseciğiyle birlikte ( folikül ) emilir.
Emilen sıvı embriyoluğa verilir o da mikroskop altında bu sıvının içinde yumurtanın kendisini arar ve bulur. 
Bu şekilde bütün yumurtalar toplandıktan sonra anneye rahim zarını biraz kalınlaştırıcı ve gebeliği hazırlayıcı ilaç veya iğnelere başlanır.
Yumurta toplandıktan 1- 2 saat sonra daha önce alınmış ve seçilmiş spermlerle bir araya getirilerek spermin bu yumurtayı döllemesi beklenir ( Buna, IVF tüp bebek diyoruz).
Ne var ki IVF yönteminde spermin yumurtayı döllenmesi beklenir ve bazen bu hiçbir şekilde gerçekleşmez.
Örneğin sperm çok zayıftır, dölleme yeteneğinden uzaktır, şekil bozukluğu vardır vs.
Dolayısıyla 1995 yılında mikroenjeksiyon denilen bir yöntem ortaya çıkmıştır.
Bu yöntemde tek bir sperm alınıp bir iğne yardımı ile yumurtanın zarı delinerek aynen doğada olduğu gibi spermi yumurtanın çekirdeğinin yanına bırakıyoruz ve bir yerde döllenmeyi zorla yapıyoruz.
Artık günümüzde en çok kullanılan yöntem budur ve bizde Jinemed'de sadece mikroenjeksiyon yapıyoruz.
Mikroenjeksiyonlu gebelik şansı tüp bebekten genelde daha yüksektir. Bu şekilde yumurtanın içine sperm sokulduktan sonra bu yumurtalar insan vücuduna benzer ortam içeren inkübator denilen cihazlarda ( kuluçka makinesi de denilebilir! ) bekletilir.
24 saat sonra bu döllenen yumurtanın ikiye bölündüğü 2 gün sonra dörde bölündüğü 3 gün sonra ise sekize bölündüğü izlenir.
Üçüncü günde sekize bölünmüş embriyolardan 2 veya 3 tanesi seçilerek ince bir tüp yardımı ile annenin rahmine yerleştirilir.
Yani tabiatta yumurtalık kanalında olan dölleme işlemi aynen dışarıda gerçekleştirilir ve yumurtalık kanalının rahme doğru ilerlettiği ilk döllenmiş yumurta (zigot) dışarı da üretilerek rahme direk bizim tarafımızdan yerleştirilir.
Rahim içine yerleştirilen her embriyo tutunamaz dolayısı ile tüp bebekte her kadın her denemede gebe kalamaz.
Bu tabiatın insanlara verdiği bir kısıtlamadır ve bir yerde insan neslinin gebe kalma yeteneğinin hayvanlardan daha az olması bundandır.